Yönetmen: Lee Isaac Chung
İngilizce Adı: Minari
Yapım Yılı: 2020
Mutluluğu bulmadıkları Kaliforniya'dan ayrılarak, Arkansas'ta yeni bir başlangıç yapmak isteyen Koreli bir ailenin öyküsü.
Mutluluğu bulmadıkları Kaliforniya'dan ayrılarak, Arkansas'ta yeni bir başlangıç yapmak isteyen Koreli bir ailenin öyküsü.
Yazar: Lee Isaac Chung
Kast: Steven Yeun, Yeri Han, Alan S. Kim
Imdb: 7.6
Imdb: 7.6
Öne Çıkanlar:
Avrupalıların "yerleşim"ine açıldığı on altıncı yüzyıldan başlayarak yüzbinlerce yerleşimci hikayesine konu olmuş Yeni Dünya toprakları. Yirmi birinci yüzyıl da, tüm dünyada yeni bir yaşam arayışının mümkün olup olmadığının tekrar sorgulanmaya başladığı bir dönem oldu şimdiden. Sinema dünyası da parklarda doğal durumda yaşamaya başlamaktan, karavan hayatlarına, göçebeliğe tekrar dönüşten avcı toplayıcı yaşama geçişe kadar türlü konuda ürünler vermeye başladı. Bu "yeni hayat" sorgulamsının çok ses getirdiği de bu konulardaki yapıtların aldıkları ödüllere yansımaya başladı.
Yani tüm dünyada bir "arayış çağı" hüküm sürmekte. O zaman haklı olarak şu soruyla başlamalıyız; "nerede hata yaptık?" "Devrim" olarak lanse edilen, tarım toplumu ile beraber yerleşik hayata geçiş genlerimize ne kadar uygundu? Yerleşik hayatla beraber kaçınılmaz olarak geliştirdiğimiz mal mülk sevdası bizi ne kadar mutlu etti? Edindiğimiz malı mülkü korumak için icat etmek zorunda kaldığımız şehirler ve devletler tam tersine bizi kendilerinden korunmak zorunda kaldığımız yapılar/örgütler haline gelmediler mi? Aristoteles'in mutluluğun temel kaynağı olarak yücelttiği şehir hayatı bugün mutsuzluğumuzu perçinleyen bir zindan haline mi geldi?
Tarihin en büyük mucidi, bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip, o arazinin kendisine ait olduğunu çevresindekilere kabul ettirmeyi başaran bir homo sapiens olsa gerek. J.J.Rousseau bir toprağın ilk sahiplenilmesini meşru olmasını üç faktöre bağlar; daha önce başkası tarafından sahiplenilmemiş olması, ailesinin ihtiyacını karşılayacak alandan küçük ve kişinin ekip biçmesine imkan verecek olmasından büyük olmaması ile son olarak üzerinde bir emek sarf edilmiş olması. Yani meşruiyetin kaynağı kısaca hak yememiş olmak ile emeğe indirgenir. Ailesi ile Arkansas'ta beş dönümlük bir arazideki konteynere yerleşen Jacob'un hedefleri daha büyüktür oysa; en az elli dönümlük bir araziyi işlemek ve kendini kanıtlamak. Aslında bir erkek civciv ayıklayıcısı olarak doğuştan gelen bir yeteneğe sahiptir. Ama gücünün sınırlarını zorlayarak, tavuk çiftliğindeki işinin yanında, 'niş' bir sektör olarak gördüğü Kore restaurantlarına özel ürünler yetiştirmek için tarlasını ekmeğe başlar. Emeği ile sanki satın aldığı toprak parçasının meşru sahibi olduğunu da kanıtlamak ister gibidir.
Kendine aşırı güveni nedeniyle yerel bilgiden yararlanmayı reddederek işe koyulunca ilk mahsulünü de riske atacaktır. Bir yabancı olarak yerel kültüre uzaklığı her noktada ortaya çıkmaktadır; bir Pazar günü yüklendiği çarmıhı ile bir tepeye çıkmakta olan Püriteni bile arabası ile götürmeye davet edecek kadar yabancıdır. Tüm terslikler yanında bu tür yeni bir hayatı başından dışlayan eşi ile de ortaya çıkan sorunlar giderek üst üste yığılmaktadır. Tam böyle bir zamanda Kore'den gelen anneanne ailenin gerilimini dinginliği ile düşürmeyi başarır. Yanında getirdiği bir Kore türü maydonoz olan minarenin tohumlarını yanlarında geçen derenin kenarlarına serper. Minariler yeni bir hayatın köklerini salması gibi yavaş yavaş yeşereceklerdir; tabii her zaman olduğu gibi kendilerinden önceki yaşam şekillerinin hayatlarını kısıtlayarak.
Ender Şenkaya
Nisan 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...