Yönetmen: Baltasar Kormakur
İngilizce Adı: Touch / Snerting
Yapım Yılı: 2024
Pandemi sırasında konulan bir tıbbi teşhis sonrası Kristofer'in önünde
yıllar önce yarım bıraktığı bir aşk hikayesinin peşinden koşmak dışında bir
seçenek kalmamıştır. İzlanda'dan İngiltere'ye oradan da Japonya'ya uzanacak
bu uzun yolculuk Kristofer'in iç dünyasına açılacak bir geçittir.
Tür: Romantik, Dram
Yazar: Olaf Olafsson, Baltasar Kormakur
Kast: Egill Olafsson, Köki, Palmi Kormakur
“...Ancak kaybolduktan sonradır ki kendimizi tanımaya başlarız...”
Henry David Thoreau
Birkaç olağan test, bir olağandışı teşhis. İnsanın Dünyadaki kısa süreli
misafirliğinin gidişatını temelden değiştirebilir. Oysa yaşanmamışlıkları
ertelemek için illa böylesine travmatik bir değişime ihtiyaç duyması
insanoğlunun rahata alıştırılmışlığının doğal sonucu değil de nedir?
Ataletimizden kurtulup eyleme geçmek için sürekli bir dışarıdan itici güç
bekler dururuz; eylemsizliğimizin adını da kolayca kader olarak koyarız. Tüm
hayatlarımızı antik Yunan trajedilerinde kahinlerin belirlediği kaderlerine
koşan kahramanlar gibi yaşarız, değiştirmek için yerimizden kalkam çabası
gösterip eyleme geçmeden.
Kristofer hayatının son döenminde bile olsa bu belirlenmiş kadere
başkaldırmaya karar verecektir. Süremkete olan pandemiye aldırmada gençliğinin
aşkı Miku'yu aramak için İzlanda'nın en fotojenik manzaralarından olan
Kirkjufel'i gören lokantasını ve kilise korosunu ardında bırakarak Londra'ya
yollanır. Bir zamanlar öğrencisi olduğu Dünyanın'nın en presitjli
üniversitelerinden LSE'deki (London School of Economics) eğitimini yarım
bırakarak yüreğinin sesini dinleyip başladığı restoran işçiliği döneminde
tanışmıştır Miko ile, Kristofer. 68 öğrenci olaylarının göbeğinde iki genç
insan dönemin idolleri John Lennon ve Yoko Ono'ya öykünürcesine birbirlerine
tutulurlar. LSE gibi bit okulu "ilgisini kaybettiği için" yarım bırakmak,
tamamen farklı kültürden bir kadınla aşk yaşamak o zamanın ruhuna çok uygun
hareketlerdir. Olayların ve başkaldırı zevkinin insanları önüne yapraklar gibi
katıp sürüklediği günlerdir.
Bu mutluluğun ve beklenmedik gelişmelerin bir sonu oalcaktır. Bir Noel tatili
sırasında Miku'nun babası çok ani bir kararla sahip olduğu lokantayı kapatıp
Londra'dan ailesini de yanına alıp ayrılır. Japonlar gibi çok maskülen bir
kültür ortamında yetişmiş insanlar için babanın aldığı karara karşı durmak -68
yılında bile olsa- mümkün değildir. Bir anda hem işini hem aşkını kaybeden
Kristofer gerçeği bir restoran çalışanından öğrenir; Miku bir "hibakusha"dır.
Yeni dünya düzenin oluşturulması için atılmış on binlerin canını almış
yüzbinlerin de genetik hastalıklara uğramasına neden olmuş atom bombasının
kurbanlarından birisidir. Radyasyona maruz kalmış ve bunun üzerlerindeki olası
etkilerinin hesaplanamadığı insanlara verilen addır "hibakusha". Bu olası
etkilerin en dramatik olanı da dünyaya getirmeleri muhtemel ucube canlılardır
ve Japon aile yapısı içinde bu izin verilebilecek bir risk değildir. Miko ömür
boyu yalnızlığa mahkum edilmiştir.
Kristofer da sonradan kaybettiğini anladığımız eşinin ardından unutamadığı
aşkını arama macerasını bir kaç küçük rastlantı sonucu öğrendiği bilginin
ardından Hiroshima'da devam etmeye karar verir. Kim bilir belki onu da
Japonların "kodushai" adını verdiği yalnız ölmek korkusu sarmıştır.
Hiroshima'da pandemi sırasıdna bulacağı Miko'nun kendisine sakladığı büyük bir
sırrı vardır.
Ender Şenkaya
Şubat 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...