İngilizce Adı: The Zone of Interest
Yapım Yılı: 2023
Çiçekleri, havuzları, ağaçları, çocuk oyun alanları ile adeta bir cennet
bahçesi oluşturmuş mutlu bir anne-baba ile gürbüz çocuklar, hem de II.Dünya
Savaşı'nın göbeğinde Auchwitz'de. Toplama kampının komutanı Rudolf Höss'ün
katliamın kıyısındaki sıradışı aile yaşantısının öyküsü.
Tür: Dram
Yazar: Jonathan Glazer, Martin Amis
Kast: Christian Friedl, Sandra Hüller
“ İnsanın doğadan ve kendinden her türlü öz-yabancılaşması, onun
doğa, kendisi ve öteki insanlarla kurduğu ilişkide açığa çıkar.”
Karl Marx
Özü itibari ile yaşam bir mekana gereksinim duyar ve o mekanı elde etmek için
çok farklı yöntemlere başvurur. Zira sorun genelde kaynakların kıtlığından
ortaya çıkan ekonomik ilişkilerden kaynaklanır. Tek hücrelilerden çok
hücrelilere ve insan gibi kompleks organik yapılara kadar bu ekonomik
gereklilik temelinde farklı göstermeksizin mekan çatışmasını ortaya çıkarır.
Filmin yanlış çevrilen ismi "İlgi Alanı değil" bu nedenden ötürü de "Çıkar
Alanı" olmalıdır. İnsanlık tarihi, bu mekan paylaşımı nedeniyle çoğu
zaman onbinlerin gözleri önünde işlenen nice katliama şahitlik etmiştir.
Büyük bölümü ideoloji, din ve inanç adına tarihe sürülen bu kara lekelerin,
her zaman bir şekilde uygulayıcıları ve seyircilikten de öteye geçen
alkışlayıcıları da olagelmiştir. Yaşamın gücü kendini dile getirmek, göstermek
ister. Bertrand Russell'ın da ifade ettiği gibi, bu güç gösterme motivasyonu
insanoğlu özelinde, yemeğini yedikten sonra köşesine çekilip tekrar acıkmayı
bekleyen boa yılanının motivasyonunun hayli üzerindedir.
Hemen her yasanın arkasında toplumları domine eden bu kontrolü zor güç
gösterme motivasyonunu bastırmak vardır; her ne kadar Kalikles ve ona öykünen
Nitezsche'nin hem fikir olduğu gibi yasaların temel amacı üstün olanı altta
olana indirgimek gibi gözükse de. Zira Hobbes'a atfedilen deyişle, "insan insanın kurdudur" ve bir sözleşme bağı olmadığı zaman toplumlar herkesin herkesle savaştığı
"doğa durumu" içinde yer alırlar. Uluslararası ilişkiler açısından da durum daha
karmaşıktır, çünkü ülkeler her zaman birbirlerine karşı "doğa durumu"nda yer
alırlar. İlk kökeni Imanuel Kant'a kadar uzansa da, Birleşmiş Milletler fikri
farklı milletleri bu doğa durumundan çıkarmak için ancak II.Dünya Savaşı
sırasında yaşanan acılardan sonra vücut bulabilmiştir. BM'nin uygulanamayan
"güç kullanımı yoluyla toprak elde etmenin" yasaklandığı sözleşmesinin
temel amacı budur.
Aynı toplum içinde varolan insanların ortadan kaldırılması ise, o toplumun
temel sözleşmesini toptan ortadan kaldırmak ile mümküdür. Bu tür bir ortadan
kaldırışın mekanizması da ötekileştirme, yabancılaşma, içselleştirme ve
meşrulaştırma yöntemlerinin sırasıyla uygulanmasından geçer. Kitlelerin en
kolay kabullendiği ötekileştirme yöntemi dil, ırk ve dinsel olarak ayrım
yaratmadır ve yüzyıllardır değişmez şekilde istenen sonucu vermiştir. Bir kez
ötekileştirme başarılı oldu mu, ortadan kaldırılacak taraf artık öznelikten
nesneliğe dönüştürülerek eylemi yapacak kitle için yabancılaştırılır. Artık
empati ortadan kalkmış, verilecek kirli emirleri uygulayacak kitle hazırlanmış
olduğundan eylemlerini içselleştirilmesi de sorun olmayacaktır. Tüm toplum bu
şekilde hazırlandığında kitlesel olarak işlenecek suç da suç olmaktan çıkar ve
meşrulaşır. Artık yürürlüğe "de-facto" farklı bir sözleşme girmiştir.
Rudolf Höss ve ailesi her tür empati duygusundan uzaklaştıkları için
yapılmakta olan katliamı günlük ve sıradan endüstriyel bir olay olarak kabul
etmişlerdir. Ne gün boyu yanıbaşlarında çalışan fırınların harlı sesi ne de
-filmde duymasak bile- kilometrelerce öteye kadar yayıldığı anlaşılan yanmış
et kokusu onları rahatsız edebilir. Endüstriyel devrimle ortaya çıkan, emek
ile ürün arasındaki yabancılaşan ilişki bu konuda da farklı boyutta devam
etmektedir. Fırınlar ve canlar endüstriyel ilişkilere indirgenmiştir ve
konular sadece mühnendislik sorunlar bakımından ele alınmaya
başlamıştır.
Ancak, bu yaşananlara dışarıdan gelenlerin uyum sağlaması mümkün olmayacaktır,
zira bu aşamaya kademe kademe geçilmiştir ve yeni gelenler için yukarıdaki
mekanizmalar çalışmaz. Höss'ün bahçesindeki süs havuzunda kullanılan duş
başlığı, gaz odalarında kullanılan başlıklardan farklı değildir ve sadece
işlevini yerine getiren bir suç aleti değil makine parçasıdır. "Cennet
Bahçesi"nde sık sık uzaklardan gelen bir orkestra sesi duyulur. Bu orkestra,
trenlerin geldiği Birkenau'da işe yarayıp çalıştırılacak zanaatkarlarla "işe yaramadıklarından" dolayı gaz odaları ve fırınları hak etmiş diğerlerinin ayrıştırıldığı
alanda yine Yahudi müzisyenlerden oluşturulmuş özel işlevli bir birliktir. Gaz
odalarına gönderilenlerin yatıştırılıp direniş göstermelerinin önüne geçecek
bir mühendislik işlevi dışında birşey değildir bu. Kampın kapısında çalışmanın
özgürlüğe giden yol olduğunu ifade eden "Arbeit Macht Frei" yazısı da
bilinçaltındaki özgürlük için direniş fikri sahte umutlarla yok etmek üzere
planlanmıştır.
Savaşın sonuna doğru gelinen aşamada, yabancılaşma Rudolf Höss için o kadar
ileri gitmiştir ki, katıldığı sıradan bir davette orkestra eşliğinde dans
etmekte olan "seçkin" davetlilere yukarıdan bakarken aklına gelen tek şey, o
yükseklikten bu insanları gazlamanın mümkün olup olmadığına odaklanan bir
mühendislik sorunudur. Eylemleri artık ayrım gözetmeyen şartlı bir refleks
halini almıştır; orkestra sesi sadece gaz odaları fikrini tetiklemektedir.
Bu acıları yaşamış bir ulusun, bugün benzer acıları orantısız güç sergileyerek
komşularına uygulamaya devam etmesi, insanoğlunun kökenlerinden gelen içsel
davranış kalıplarının açıklanabilmesinin ne kadar uzağında olduğumuzun bir
göstergesi değil de nedir?
Ender Şenkaya
Nisan 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...