Yönetmen: Vahid Jalilvand
Ne kadar bilebiliriz? Bilimsel gelişme bize aradığımız yanıtları her zaman verebilir mi? Neden-sonuç ilişkileri veya nedensellik ilkesi güvenebileceğimiz bir sığınak mıdır? Yükselen İran sinemasının etkili isimlerinden Jalilvand’ın Tarihsiz-İmzasız’da yanıt aradığı sorular bunlar.
Dr.Nariman, karıştığı talihsiz kazada, motosikletten düşen çocuğu elinden geldiği kadar incelese ve aileye bir miktar para vererek hastaneye gitmelerini ister. Aracının sigortasını yenilemediğinden polis ve ambulansın olaya karışmasını istememiştir. Ertesi gün çalıştığı adli tıpa getirilen çocuğun cesedi onu vicdanı ile derin bir yüzleşmeye sürükleyecektir. Dürüst ve titiz bir kişi olduğundan, bir çıkar çatışması ihtimaline karşı çocuğun otopsisine kendisi girmez, doktor arkadaşlarından da durumu saklar. Belki bu saklama durumu vicdanında açılacak daha derin bir yaraya neden olur. Otopsi sonucuna göre, çocuk zaten kurtulması mümkün olmayan gıda zehirlenmesinden kaynaklı bir nedenle ölmüştür. Ancak otopsinin gereken tüm parametreleri detaylı incelediğinden emin değildir Dr.Nariman. Halen kendisinin bu ölümde bir payı olup olmadığını irdelemektedir. Bu arada çocuğun babası Musa da, kendilerine ucuza bozulmuş tavuk satan satıcının ölümüne neden olur. Bir sigortanın vaktinde yapılmamış olmasının ardışık etkileri katlanarak büyümektedir. Olay giderek sınıfsal bir boyut kazanır. Okumuş ve aydın olması beklenen sınıf ile, yaşam mücadelesi dışında bir beklentisi olmayan sınıf bir trafik kazasında birleşmiş, birbirleriyle kader yoldaşı olmuşlardır.
David Hume’a göre nedensellik ilkesi adını verdiğimiz yöntem yani, olayların neden sonuç ilişkilerini belirleyebileceğimizi düşünmemiz, zihnimizin olayların ardışıklığının sürekli tekrarı karşısında ürettiği bir kötü alışkanlıktan başka bir şey değildir; bizim gördüğümüz tüm kuğuların beyaz olması, evrendeki bütün kuğuların beyaz olacağı anlamına gelmez, aynen her gün doğmasını gözlediğimiz güneşin ertesi gün yine doğacağını ummamız gibi (şükürler olsun ki Einstein ve modern bilim, güneş yok olursa bunu 8 dakika içinde anlayabileceğimizi söylüyor artık!). İnsan Kavrayışı Üzerine Bir İnceleme’yi (1748) Hume, nedensellik ilkesinin yanılgılarına adamıştır. Hume’un fikirlerini paylaşanlardan Gilbert Harman Düşünce (Thought 1973) isimli eserinde konuya ilişkin bir örnek verir: “Omar sabaha karşı evine giderken kalp krizi geçirir ve sokakta hayatını kaybeder. Oradan geçmekte olan mahallenin delisi, Omar’ı yerde yatarken görünce kafasını keser, kesik başı kanını akıtarak evine götürür. Yoldan geçen bir diğer kişi Omar’ın bedenini kafası ayrılmış şekilde yerde yatarken görür, kan izleri delinin evine doğru gitmektedir.” Cinayet ilişkisi hemen her beyin için inkar edilemez şekilde tamamlanmıştır, oysa Harman’a göre Omar’ın ölümü ile kesilen kafa arasında bir nedensellik ilişkisi yoktur; bu şekilde algılarımız yoluyla çıkarsamalar yapmak aslında beynimizin kurduğu hayali ardışıklık ilişkisi dışında bir şey değildir.
Dr.Nariman da yaptığı incelemeyi mezarı tekrar açtırıp otopsiyi kendisi tekrar yapana kadar ilerletir. Kendi bulgusuna göre ölümde, düşmeye dayalı bir beyin hasarının bulguları vardır. Suçunu üstlenir. Modern hukukta çıkar çatışması nedeni ile Dr.Nariman’ın ikinci otopsisi (kazaya karışmış olduğundan) kabul edilmemeliydi. Peki Dr.Nariman bu ikinci otopside gerçekten objektif olabilmiş miydi? Yoksa sınıfsal farklarla çıplak yüzleşme sonrasında, kendini bir aydın olarak sorumlu görmüş ve zaten sefalet içinde yaşayan ailenin acılarını ve babanın vicdan azabını bir nebze olsun dindirecek sorumluluğu mu yüklenmek istemişti? Karar seyircinin.
Ender Şenkaya
(*) daha çok “gavur” anlamımda yabancı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...