Yönetmen: Sean Penn
Kendimizi gerçekten tanımamız mümkün mü? Gerçek "ben" ile toplum içinde "ben"in farkı var mıdır? Varsa bunu ortaya çıkarmanın yolu nedir? Büyük olasılıkla bu tür sorular, başarılı bir eğitim sonrası, üst-orta sınıf bir aileden gelen Christopher'ı, Alaska'ya doğru gözükse de aslında kendi içine doğru bir yolculuğa çıkartacaktır.
Ailesinin hayata atılması için hazırladığı tüm birikimini bir yardım kuruluşuna bağışlayarak kendisinin tüm "çıplaklığı" içinde yola koyulacaktır, Chris. Bu bir yandan da toplumun kendisine biçtiği tüm rollerden ve kimliklerden sıyrılma, özünü keşfetme yolculuğudur. Bu yolculuğa çıkmadan önce Jack London’ın Beyaz Diş ve Vahşetin (daha doğrusu Doğanın) Çağrısı romanlarını okuduğu ve etkilendiği anlaşılmaktadır. Aslında o her iki romanın da aslında bir tür evcilleştirmeye direnen hayvanlarla, yani öz benliklerinde halen korudukları vahşi doğaları ile ilgili olması ilginçtir.
Bu noktada bir tezat ortaya çıkmaktadır; evcilleştiren homo sapiens ile ile evcilleştirilen kurtların doğası nereye kadar benzerdir? Homo sapiens’in gerçek kökeni, doğasına aykırı Alaska mıdır yoksa Afrika’nın uçsuz bucaksız savanları mıdır? Chris özüne dönmek isterken aslında doğasına aykırı bir yolculuğa mı çıkmıştır? Homo sapiens atalarımızın özellikle ateşe hükmetmeye başlamalarının ardından daha sosyal oldukları ve ancak bu sosyallikten kaynaklanan iş birliği sayesinde doğadaki yırtıcılara karşı avantaj elde ettikleri düşünülmektedir. Yani ağaçlardan savana indikten sonra soylarının devamını sağlayan aslen sosyalleşmenin getirdiği farklılaşma olmuş gözükmektedir. O dönemde de yalnızlığı seçmiş hemcinslerimiz var olmuş olabilir, ama bizim onların soyundan gelmediğimiz kesindir. Chris bu önemli ayrıntının farkında değil gibidir.
Hayatta kalmamızın sırrı ayrıntılarda gizlidir; özellikle tüm bilinen dünya tarihi boyunca meydana çıkmış türlerin %99’u bugün artık dünya üzerinde bulunmuyorlar. Doğal seçilim çoğu zaman o gün için adapte olabilen türleri ortaya çıkarsa da, geleceğe yönelik bir tasarım içermez. Değişen koşullar bir önceki dönem evrim geçirmiş ama bu yeni şartlara uygun olmayan türleri yok etmekte zorlanmaz bu nedenle. İnsanlığın geçmişi de doğal seçilim mekanizmasını bir yerden sonra yapay seçilim yoluyla değiştirmenin bir tarihini sunar. Bu mekanizmaların en önemlisi de önce işbirliği sonra işbölümü yöntemleri ile doğaya karşı kafa tutmak olsa gerek. Tabii burada anahtar unsur tüm bu yöntemlerin ancak bir sosyal çevre içinde gerçekleşebilir oluşudur. Chris’in bir ayıyla yüz yüze kaldığı anda biraz geç olsa da bu ayırdın farkına vardığı düşünülebilir. Yalnız insanın doğada uzun süre hayatta kalması ancak doğanın “merhameti” ya da “o an” için o insana ihtiyaç duymaması ile ilgili olabilir. Robinson Crusoe bile yaşam mücadelesini ancak Cuma adını verdiği yerli ile bir tür iş bölümü geliştirerek kazanmış değil miydi?
Homo-sapiens’in geliştirdiği ilk aletler buluntulara bakılırsa kendini koruma amaçlıdır başlangıçta. Ancak bu üstünlüğünün farkına varması çok sürmeyecek, o aletleri doğaya hükmetmek için kullanmaya başlayıp, içinde o bitmek tükenmek bilmeyen yok ederek iktidarını gösterme hazzını gidermeye çalışacaktır. İnsan ırkının, Bering Boğazı üzerinden Amerika kıtalarına ilk yeleşimleri sonrası -yaklaşık 14.000 yıl önce-, kıtadaki 47 büyük memeli türünden bugüne ancak 13’ü hayatta kalmıştır. Chris de, ilk zamanlarında bu gücünü göstermeye çalışacak, hiç ihtiyacı yokken 600-700 kiloluk bir yaban geyiğini tüfeğiyle vurarak atalarının yolunda ilerleyecektir.
Özüne ve doğaya dönmek isterken, homo-sapiens’in en önemli özelliğini gözardı eden Chris’in sonu da çok büyük sürpriz değildir artık.
Ender Şenkaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...