Yönetmen: Hans Weingartner
Geleceğine yönelik önemli kararlar almak üzere yola çıkmış Jule ile gerçek babası ile tanışarak geçmişiyle ilgili soru işaretlerinin peşine düşmüş Jan'ın yolları bir otostop sırasında birleşecektir. Yaz ve kışı simgeleyen isimlerinin doğasından ols agerek gerilimli başlayan yolculukları, aslında büyük insanlık ailesinin üyeleri olduklarını anladıkça yumuşayacak ve giderek zıtlıkların çekimine -doğa yasalarına- boyun eğeceklerdir.
Yolculuk öncesi Jan beklediği bursu alamamış, -nasıl aslın ki, bir karate-do (silahsız elin felsefesi) eğitmeni olarak tarihin gördüğü en "yabancılaştrılmış" öldürme yöntemi olan dronlar üzerine bir çalışma yapması istenmiş- Jule ise bilmesi gereken temel bir tanımı hatırlayamayınca biyoloji dersini geçememiştir. Her ikisinin de kafalarındaki dünya algısı, dünyanın onlardan beklentileri ile farklılaşmış gözükmektedir. Diğer ortak noktaları ise yalnız olmalarıdır. Birbirleri için kullandıkları "yalnız kurt" ve " gece kuşu" tanımlamaları da aslında arkadaşlık sitelerinin temel kişisel özellik tanımlarıdır. Zaten giriş bölümünde insanların sadece bir tüketiciye indirgenip neden kendi başlarına yaşamaya zorlandıkları üzerine uzun bir diyaloğa gireceklerdir. Yalnız insanın daha çok tüketmesi bir yana, birliktelikten gelecek sinerjiyi dizginlemek, günümüz sisteminin temel kuramsal hedefi değil midir? İnsanın bu şekilde özgün "doğasına" aykırı olarak tecrit edilmesi elbirliğinden gelen gücünü zayıflatarak sistem karşısında zayıf duruma düşürmek üzere kurgulandığını anlatan Jule'a aslında evrim teorisini de anlamamış olan Jan yine de haklı olarak konuyu biraz daha romantik kurgulayan Jule'dan alarak insanın içindeki doğal rekabete ve rakiplerini yok etme motifine taşıyacaktır. Elbirliği ile diğer hayvan türlerinden farklılaşan homo-sapien, aslında yaşamın doğasında varolan rekabet ve "diğerini" yok ederek hayatta kalma dürtüsünü hiç aşamamıştır. İnsanın kendini tanıma süreci aslında insanlık tarihini tanıma ve kavrama sürecinden çok farklı değildir.
Jan'ın yolculuğun ilerleyen bölümlerinde indirgemeci bir bilimsellik ile aşkı kokulara, cinselliği de soyu en iyi devam ettirecek yavruları ortaya çıkaran bir gen seçilim metoduna getirmesi Jule'u gerecektir. Zira Jule'un yolculuğunun amacı doğacak çocuğunun babası ile yüzleşebilmektir. Bu durumdan haberi olmayan Jan'ın bu argümanları, Jule'un kafasındaki soru işaretlerini de arttıracaktır. Film, Jule'un bu durumu Jan'a itiraf etmesi ile farklı bir yörüngeye girer. Jule' aşık olmaya başladığı anlaşılan Jan bir ikilemle karşı karşıya kalmıştır. Olası bir birliktelikleri durumunda, Jule'un çocuğu da belki kendisi gibi gerçek babasını bilmeden büyüyecektir, Jule'un erkek arkadaşına dönmesi ise Jan'ın dert ettiği şekilde "sürekli yanlış kadınlara aşık olduğu" sızılara bir yenisini ekleyecektir. Yine de, çocuğu doğurması için Jule'a destek verir. Asıl olan hayatın kendisidir.
Weingartner'in naif bir romantik öykü üzerinden dolaylı yoldan insanın kökenlerini ve mevcut kapitalist sistemi sorgulaması başarıya ulaşmış gözüküyor.
Ender Şenkaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...