Yönetmen: Anders Thomas Jensen
İngilizce Adı: Adam's Apples
Kötülüğün kaynağı nedir? İnsan içinde kötülükle mi doğar yoksa çevreden mi öğrenir? Dinler binlerce yıldır bu sorunun yanıtını arıyorlar, insanı doğasının parçası olan kötülükten arındırmak için türlü yollar deniyorlar. Ama kötülük artarak devam ediyor.
Peki, insan doğasının kötülüğe dayanmasının bir sınırı var mıdır? Gerçek kötülüğü görmezden gelmek ve yok sayarak yaşamını sürdürmeye devam etmek nereye kadar devam ettirilebilir? Jensen film boyunca Neo Nazi Adam ile bir tür “iyilik timsali” olmayı seçmiş papaz Ivan arasındaki çatışmada bu sorulara yanıt arar gibi. Yanıtın arandığı mekan da, “her şeye gücü yeten, esirgeyici ve bağışlayıcı” olarak tanımlanan Tanrı'nın “evi” olan bir kilise. Adam'ın, içindeki dinmek bilmez öfkeyi kustuğu her anda yere düşen Eski Ahit'in sürekli açılan sayfası Eyüp Kitabı'dır; yani direnç ve sabrın sınırlarının anlatıldığı bölüm. Mesele göre, Tanrı, Eyüp'ün kendisine ne kadar bağlı olduğunu sınamak istemiş, önce hayvanlarını, sonra evini yok etmiş, oğullarını öldürmüş, ve başına etlerini etlerinden ayıracak hastalıklar musallat etmiştir. Eski Ahit'e göre Eyüp’ün, direnci kırılmamış ve Tanrı’ya bu adaletsizliklerden ötürü serzenişde bulunsa da inancını kaybetmemiştir. Yeni Ahit'te hafifçe değiştirilen hikayeye göre ise, tamamen boyun eğdirilen Eyüp, inancından hiç şüpheye düşmeden sabrını korumuştur. Diğer dillere de “Eyüp’ün Sabrı” olarak geçen deyişin kaynağı işte bu öyküdür. Eski Ahit'in cezalandırıcı ve yerine göre “kindar” tanrısının yerini, Yeni Ahit'tin bağışlayıcı ve sevgi dolu tanrısı alınca tabii bir de sorun ortaya çıkmıştır; esirgeyici ve bağışlayıcı olması beklenen Tanrı neden bu kötülükleri Eyüp'ün başına sarmıştır? Gücü bu kötülükleri önlemeye yetmemiş olamaz zira. Sorunu gidermek için, "aslında bu kötülükleri Tanrı değil, O'nun yarattığı insan kulunun gerçek sevgisini sınamasını isteyen Şeytan göndermiştir" argümanı ortaya atılır. Mesaj açıktır; "başınıza her ne gelirse gelsin inancınızdan şüpheye düşmeyin, bu Dünya bir sınamadır". Böylece Epiküros'tan beri yanıt aranan kötülük paradoksuna, yani "her şeye gücü yeten ve esirgeyici ve bağışlayıcı olan bir Tanrı varsa neden kötülüğün yok olmadığı sorusuna" kısa yoldan da bir çözüm bulunmuş olur. Çözümün biraz da Stoacı olduğunu da belirtmekte fayda olsa da parantezi uzatmayalım.
Jensen’in hikayesinde ise, kötülüğün sembolü olan Adam, Ivan’ın karasında geriye attığı ve yüzleşmekten korktuğu gerçek kötülükleri su yüzüne çıkartan bir karaktere bürünüyor; bir yandan Ivan’ın sabrını sınarken, diğer yandan da Ivan’ın gerçek hikayesini anlamaya başladıkça içinde ona karşı bir empati belki de acıma duygusu yeşermeye başlıyor. Öyle ki, Adam’a emanet edilen “elma” ağacının meyveleri, onun iradesi dışında kuzgunlar tarafından istila edilip, kurtlanmaya başladıkça, “cennetin meyvelerinin” de belki o kadar da güzel ve kusursuz olamayabilecekleri Anlaşılıtor. Jensen, ne kadar kötü ya da ne kadar iyi olmaya çalışırsak çalışalım, içimizde bizi biz yapan şeyin kötülük ve iyiliğin kucaklaşması olduğu anlatmaya çalışıyor sanki. Diğer yanımızı ortaya çıkarmak ise o “karşılaşma anında” yüzümüze tutulacak aynaya bağlı. Adam ile Ivan da birbirlerinin yüzüne ayna tutarlar haliyle; Adam Ivan’da iyiliği, Ivan da Adam’da yüzleşmekten korktuğu geçmişini bulacaktır. Sonuç Ivan’ın kaldırabileceğinin ötesine geçse de -belki etleri etlerinden koparılacak kadar- bu her ikisi için de bir çıkış alternatifine dönüşecektir. İyilik ile Kötülük tamamen yok edilemese de, bir noktada birlikteliklerinden bir denge ve dengenin getirdiği bir düzen oluşması mümkün olabilecektir.
Ender Şenkaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...