Yönetmen: Nina Ekvtimishvili, Simon Groß
İngilizce Adı: My Happy Family
Yapım Yılı: 2017
Sovyet sonrası Gürcistan’ında üç kuşak ailesi ile beraber yaşamakta olan Manana, kendi başına bir eve çıkmaya karar verince aile içi krize neden olur. Toplumsal normların bu şekilde dışına çıkılacak oluşu aile tarafından hoş görülecek bir tutum değildir.
Tür: Dram
Yazar: Nina Ekvtimishvili
Aile kurumunun gelişme evrelerinin, bugün “uygarlık” adını verdiğimiz insanlık sürecinin oluşturulması ile koşutluk gösterdiği yadsınamaz bir olgudur. Bu olgunun nesnel kanıtlarını bulmaya hayatını adayan L.Henry Morgan (1818-1881), özellikle Keşifler Çağı sonrasında yeni keşfedilen kıtalarda nerdeyse doğal durumlarında bulunan insan topluluklarının durumu ile “keşifci medeniyetin” farklarını ortaya koymaya çalışmıştır. Bu çalışmalar(*), hızla değişmeye başlayan bu yerli toplulukların bir daha incelenmelerine fırsat kalmayacak son dönemlerinde yapılmış olmaları itibari ile benzersizdir. Morgan’a göre, her nerede olursa olsun, tüm insan toplulukları tarih boyu benzer süreçlerden geçerek yapılanmışlar, birbirlerinden kopuk kalmış bölgelerde bu süreçlerin evrimi diğerlerine göre yavaş seyretmiştir. Morgan, o gün itibarı ile yeni keşfedilen insan topluluklarını kendi geçmişimizi bir zaman makinesi ile incelerlercesine bir titizlikle inceleme şansı bulmuştur. Tümevarımsal bir yargıyla Morgan, mevcut medeniyet çizgisinin gerisinde olan bu toplulukların, kendi hallerine bırakılsalar yüzyıllar içinde benzer süreçlerden geçerek benzer medeniyetler kuracaklarını iddia etmiştir. Böylelikle etnoloji ve budunbilimin de temelleri atılmıştır.
Morgan’a göre, -çok kısaca özetlenecek olursa- insanlığın toplumsal yapılanma aşamaları şu süreçlerden geçmiştir:
- Rasgele cinsel ilişkiler
- Kadın soyçzigisine bağlı soy örgütleri (baba belirsiz olduğu için) (Punaulan aile)
- Soy örgütlerinden oluşan fratriler
- Fratrilerden oluşan kabileler
- Erkek soyçizgisine geçiş (Syndyasmian tarzı gevşek birliktelik ve tekeşli aile)
Kabilelerin güçlenmesi ve diğer topluluklar üzerinde hakimiyet sağlanması ile ortaya paylaşılması gereken bir mülk olgusu ortaya çıkmış, bu mülk (kimi durumlarda köleler) öncelikle soy içinde kalmıştır. Soy kadın soyçizgisinden izlendiği için de, eşlendiklerinde doğal olarak diğer soyun üyesi olan / olacak erkek çocuklar bu mülk paylaşımına girememişlerdir.
Giderek özel mülkiyet fikri erkeğin farkına vardığı gücü ile birleştikçe ve kadınlar da demografik olarak az oluşları nedeni ile (genelde kız çocukların öldürülmesi nedeniyle) mülk haline getirildikçe soyçizgisi erkek tarafından izlenmeye başlamış, zor elde edilen ve karşılığında bedel ödenen kadın, bir tür mülkleştirilmiş, ve biriktirilen mülk de öncelikle erkek çocuklar arasında paylaştırılır hale gelmiştir. Özü itibari ile "aile yapılanması" bir mülk paylaşım mekanizmasının sonucu olarak -F.Engels’in de özel olarak vurguladığı(**) gibi- mülkiyetin artışı ile beraber evrilmiş, “uygarlık” adını verdiğimiz özünde artı değer üretme olan süreci oluşturmuştur. Bu süreçlerin insanoğlunun doğasına ne kadar uygun oluğu, S.Freud’un Uygarlığın Huzursuzluğu’nda vurguladığı gibi çok tartışmalıdır (***). Örneğin Latince’deki “familya” kelimesi aslında sahip olunanlar ve özelde erkeğin -köleleri dahil- sahip olukları anlamına gelir. Üretilen artı değerin çoğalması da refah olarak nitelenmiş, insanlığın temel ereği haline getirilmiştir. Kristof Kolomb’un yeni dünyaya ayak bastığı günlerde tuttuğu günlüklerden anlaşıldığı kadarıyla, karşılaştığı “özel mülkiyet” fikri gelişmemiş insan toplulukları, aslında kendi özgeçmişimizden başka bir şey değildir. Morgan’ın tümevarımcı yöntemine şans verilse, bu toplulukların da bir süre sonra benzer toplumsal değişiklikler göstermesi kaçınılmaz olacaktı.
Bu kadar uzun bir girişten sonra Manana’nın evden (ve kocasından) ayrı yaşama kararı ile ailesinin yaşadığı krize gelebiliriz. Manana bu kararı ile bir yönden bu arkaik ilişkiler zincirini kırmak istemektedir. Filmde her ne kadar ara sıra erkek-egemen toplum yapılanması öne çıkarılsa da (hatta tanıtımında patriarşik aile olarak nitelense de), aslında Manana’nın ailesi özünde kadın soyçizgisinde beraber yaşamaktadır; annesi, kendisi ve kızı iç güveysi kocaları ile beraber yaşamaktadırlar. Bu örüntü, bozulmadan Manana’nın oğlu eveleneceği kızla bu evde yaşamaya karar verinceye kadar devam eder. Zaten bu konuda anneanne torununun evleneceği kızın annesinin çok normal olmadığını ileri sürmek durumunda kalacaktır.
Manana’nın bu başkaldırısının altında mülk olarak addedilmeyi kabullenememe dürtüsünün olduğu açık gözükmektedir. Aile adı verilen “yapay” oluşumdan kopmuş durumdadır. Zaten özünde mülk paylaşımına dayalı olarak oluşturulmuş bir kurumun, fakirlik içinde hayatta kalması da zordur; fakirliğin paylaşımı tanıma aykırıdır. Bu yabancılaşmışlık içinde kocası Soso’nun kendisini aldattığını ve bir başka kadından çocuğu olduğunu öğrenmesi bile Manana için tepki gösterilecek bir olgu olmayacaktır.
Giderek Manana'ya karşı cephe çevrenin katılımıyla da güçlenir. Yaptığı hareket sadece kendi ailesi için değil tüm toplumsal yapılanma için tehdit haline gelme olasılığı taşımaktadır zira.
Ender Şenkaya
Şubat 2022
(*) L.Henry Morgan, Eski Toplum - II, İnkılap, 1.Basım, 2015, İstanbul, çev: Ünsal Oskay (Orig.: Ancient Society, 1877)
(**) Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Friedrich Engels, 1891 tarihli 4.Baskısından çev. Erkin Özalp, Yordam Kitap 2019
(***) Uygarlığın Huzursuzluğu, Sigmund Freud, Cem Yayınevi, çev.:A.Can İdemen, 4.Basım 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...