Translate

26 Ekim 2022 Çarşamba

Bebekler


Yönetmen:  
Takeshi Kitano

İngilizce Adı: Dolls 

Yapım Yılı: 2002

Aile baskısıyla tercih etmek zorunda bırakıldığı bir evlilik ve terkedilen sevgilinin ölümü denemesi sonrası vicdan azabının tekrar bağladığı gençlerin; aradığı aşkı bir başkasının unutulmaz aşkının yerine koyan Yakuza şefinin ve bir pop star’ın geçirdiği kazasında gözünü kaybetmesi sonrası kendisine çaresizce bağlı bir hayranının, tutkuları için neleri feda edebileceklerinin öyküleri üzerinden aşkın derin bağlarına uzanan bir yolculuk.

Tür:     Dram 
Yazar:  Takeshi Kitano
Kast:    Miho Kannoo, Hidetoshi Nishijima

Dolls (2002) on IMDb


Öne Çıkanlar:

Kitano’nun, koşut olarak işlemekle beraber birbirleri arasındaki bağları zayıf üç ayrı öykü üzerinden, görünmez (ama ana öyküde görünür kılınan) aşk bağının ne kadar kuvvetli olabileceğini şiirselliğin çarpıcı görsellikle birleştireek işlediği bir film, Dolls. Aykırı sahneleri, farklı öykülerin birbirleri ilişkilerinin ne olabileceği soruları, sürekli geçmiş ile bugünün birbirinin içine girişi ile seyirciyi oldukça zorlayan bir film olduğunu söylemek gerek öncelikle.

Hayatın iplerinin kendi elimizde olup olmadığı belirlenimciliğin temel sorgusudur. Kararlarımız kendimizime aittir yoksa görünmez bir el tarafından mı yönlendirilmektedir? Hür irade diye bir şey var mıdır? Belirlenimcilere göre yaşadığımız hayatın bir Japon Bunraki kukla sanatı gibi olması gerekir; kara giysili oynatıcılar, kuklaları sanki kendileri harkete ediyormuşcasına önceden belirlenmiş senaryoyu oynarlar; aynen Dolls'un çeşitli bölümlerinde ortaya çıktığı gibi. Peki ya kendi özgür irademizle hareket ettiğimizi sanan bizler? Aile diyelim, mahalle diyelim, kültürel etkileşim diyelim, içinde olduğumuz eko-sistemin belirlediklerinin dışına çıkabiliyor muyuz? Bu hali ile “çevre” aslında bir Bunraki sanatçısı gibi bizim hareket ve kararlarımızı şekillendiren "oyantıcımız" olmuyor mu? Kitano, ortaya koyduğu üç hikayede de  sanırım bu belirlenilmişliğin hesaplanamaz ardışık etkileri üzerinden bir hür irade sorgulaması yapmayı amaçlamış.

Matsumato’nun, ailesinin baskısı sonucu nişanlısı Sawako’yu terk edip tüm çevresinin “rasyonel” olarak değerlendirdiği bir evliliğe yönelmesi de benzer şekilde hesaplanamaz ardışık olaylar sürecini başlatmış oluyor. Sawako’nun yeni durumu kabullenmeyerek intihar girişimi ve bilinç dışı bir duruma sürüklenmesi Matsumoto’yu da kaybolan bağın tekrar kurulması için harekete geçiriyor. Özünde bilinç kaybı, yanındalık, ardışıklık ve zorunlu sebepin bir araya getirilmesinden oluşan nedensellik bağının yok olması değil mi? Bu bağın(tının) en göresel anlatımı da karşımıza bir halat ile çıkıyor Kitano'un yönetmenliğinde.  Matsumoto vicdan azabıyla mücadele etmek için kendisini Sawako’ya bir halatla bağlayarak ortak geçmişlerini bulmaya sürüklediğinde, Sawako’nun da kaybettiği nedensellik bağını ve güven duygusunu tekrar bulmasını amaçlıyor olsa gerek. Aşk ve tutkunun görünmez bağlantısı görünür kılınıyor şiirsel şekilde. Bir vicdan acısı bilince yöneliyor; bazı dillerde “bilinç” ve “vicdan”ın aynı kelime ile ifade edilmesi ne kadar ilginç değil mi? 

Sawako ile Matsumoto’nun uzun yürüyüşleri sırasında evinin önünden geçtikleri Yakuza şefi Hiro ise bir parkta otururken unutamadığı sevgilisini yıllardır beklemekte olan banktaki kadın Ryoku ile yakınlaşıveriyor. Kadının bu bekleyişi, ne kadar güç sahibi olsa da kendisini böyle bekleyecek birinin olmaması Hiro’yu kadına bağlıyor. Bu bağlanış ve  belirlenmişYakuza kurallarını ihmal etmesi de affedilebilecek bir kültürel konu olmaktan çıkacak sonrasında. Yine de bağlanmanın gücü kuralların önüne geçiyor.   

Başarılı pop şarkıcısı Yamaguchi’ye platonik olarak bağlanmış olan Nukui’nin hayatı da, Yamaguchi’nin bir gözünü kaybettiği trafik kazası sonrası tamamen değişiyor. Derin acısını arada komşusu Ryoku’nun getirdiği sıcak yemekler eşliğinde yaşıyor. Hayranlarına görünemeyen Yamaguchi’nin düştüğü bunalım ve hayattan kaçışı, Nukui için ona yaklaşma fırsatı oluyor; ancak gözleri görmeyen bir hayranının “aşkı”na yaklaşabileceğini anlıyor ve düşünmeden gözlerini feda ediyor. Bu feda da aşkın görünmez bağını olmayan gözler üzerinden “görünür” kılacak bir paradoksa dönüşüyor.

Aşkın gerçek bir fiziksel bağı var mı henüz kanıtlanamadı. Nörobilimcilerin üzerinde uzun müddet daha çalışacakları bir konu olarak önümüzde duruyor. Olmayan bağların görünür kılınması da Kitano gibi yönetmenlere düşüyor.

Ender Şenkaya

Kasım 2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Film hakkındaki izlenimlerim...