Yönetmen: Takeshi Kitano İngilizce Adı: Dolls
Yapım Yılı: 2002
Aile baskısıyla tercih etmek zorunda bırakıldığı bir evlilik ve terkedilen
sevgilinin ölümü denemesi sonrası vicdan azabının tekrar bağladığı
gençlerin; aradığı aşkı bir başkasının unutulmaz aşkının yerine koyan Yakuza
şefinin ve bir pop star’ın geçirdiği kazasında gözünü kaybetmesi sonrası
kendisine çaresizce bağlı bir hayranının, tutkuları için neleri feda
edebileceklerinin öyküleri üzerinden aşkın derin bağlarına uzanan bir
yolculuk.
Tür: Dram
Yazar: Takeshi Kitano
Kitano’nun, koşut olarak işlemekle beraber birbirleri arasındaki bağları zayıf
üç ayrı öykü üzerinden, görünmez (ama ana öyküde görünür kılınan) aşk bağının
ne kadar kuvvetli olabileceğini şiirselliğin çarpıcı görsellikle birleştireek
işlediği bir film, Dolls. Aykırı sahneleri, farklı öykülerin birbirleri
ilişkilerinin ne olabileceği soruları, sürekli geçmiş ile bugünün birbirinin
içine girişi ile seyirciyi oldukça zorlayan bir film olduğunu söylemek gerek
öncelikle.
Hayatın iplerinin kendi elimizde olup olmadığı belirlenimciliğin temel
sorgusudur. Kararlarımız kendimizime aittir yoksa görünmez bir el tarafından
mı yönlendirilmektedir? Hür irade diye bir şey var mıdır? Belirlenimcilere
göre yaşadığımız hayatın bir Japon Bunraki kukla sanatı gibi olması gerekir;
kara giysili oynatıcılar, kuklaları sanki kendileri harkete ediyormuşcasına
önceden belirlenmiş senaryoyu oynarlar; aynen Dolls'un çeşitli bölümlerinde
ortaya çıktığı gibi. Peki ya kendi özgür irademizle hareket ettiğimizi sanan
bizler? Aile diyelim, mahalle diyelim, kültürel etkileşim diyelim, içinde
olduğumuz eko-sistemin belirlediklerinin dışına çıkabiliyor muyuz? Bu hali ile
“çevre” aslında bir Bunraki sanatçısı gibi bizim hareket ve kararlarımızı
şekillendiren "oyantıcımız" olmuyor mu? Kitano, ortaya koyduğu üç hikayede de
sanırım bu belirlenilmişliğin hesaplanamaz ardışık etkileri üzerinden
bir hür irade sorgulaması yapmayı amaçlamış.
Matsumato’nun, ailesinin baskısı sonucu nişanlısı Sawako’yu terk edip tüm
çevresinin “rasyonel” olarak değerlendirdiği bir evliliğe yönelmesi de benzer
şekilde hesaplanamaz ardışık olaylar sürecini başlatmış oluyor. Sawako’nun
yeni durumu kabullenmeyerek intihar girişimi ve bilinç dışı bir duruma
sürüklenmesi Matsumoto’yu da kaybolan bağın tekrar kurulması için harekete
geçiriyor. Özünde bilinç kaybı, yanındalık, ardışıklık ve zorunlu sebepin bir
araya getirilmesinden oluşan nedensellik bağının yok olması değil mi? Bu
bağın(tının) en göresel anlatımı da karşımıza bir halat ile çıkıyor Kitano'un
yönetmenliğinde. Matsumoto vicdan azabıyla mücadele etmek için kendisini
Sawako’ya bir halatla bağlayarak ortak geçmişlerini bulmaya sürüklediğinde,
Sawako’nun da kaybettiği nedensellik bağını ve güven duygusunu tekrar
bulmasını amaçlıyor olsa gerek. Aşk ve tutkunun görünmez bağlantısı görünür
kılınıyor şiirsel şekilde. Bir vicdan acısı bilince yöneliyor; bazı dillerde
“bilinç” ve “vicdan”ın aynı kelime ile ifade edilmesi ne kadar ilginç değil
mi?
Sawako ile Matsumoto’nun uzun yürüyüşleri sırasında evinin önünden geçtikleri
Yakuza şefi Hiro ise bir parkta otururken unutamadığı sevgilisini yıllardır
beklemekte olan banktaki kadın Ryoku ile yakınlaşıveriyor. Kadının bu
bekleyişi, ne kadar güç sahibi olsa da kendisini böyle bekleyecek birinin
olmaması Hiro’yu kadına bağlıyor. Bu bağlanış ve belirlenmişYakuza
kurallarını ihmal etmesi de affedilebilecek bir kültürel konu olmaktan çıkacak
sonrasında. Yine de bağlanmanın gücü kuralların önüne geçiyor.
Başarılı pop şarkıcısı Yamaguchi’ye platonik olarak bağlanmış olan Nukui’nin
hayatı da, Yamaguchi’nin bir gözünü kaybettiği trafik kazası sonrası tamamen
değişiyor. Derin acısını arada komşusu Ryoku’nun getirdiği sıcak yemekler
eşliğinde yaşıyor. Hayranlarına görünemeyen Yamaguchi’nin düştüğü bunalım ve
hayattan kaçışı, Nukui için ona yaklaşma fırsatı oluyor; ancak gözleri
görmeyen bir hayranının “aşkı”na yaklaşabileceğini anlıyor ve düşünmeden
gözlerini feda ediyor. Bu feda da aşkın görünmez bağını olmayan gözler
üzerinden “görünür” kılacak bir paradoksa dönüşüyor.
Aşkın gerçek bir fiziksel bağı var mı henüz kanıtlanamadı. Nörobilimcilerin
üzerinde uzun müddet daha çalışacakları bir konu olarak önümüzde duruyor.
Olmayan bağların görünür kılınması da Kitano gibi yönetmenlere düşüyor.
Ender Şenkaya
Kasım 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...