Yönetmen: Ruben Östlund İngilizce Adı: The Triangle of Sadness
Yapım Yılı: 2022
Yeni dünya ekonomisinin ürünü sosyal medya fenomenleri ve eski dünyanın
"kalantor" zenginleri, ultra-lüks bir yat seyahatinde biraraya
geldiklerinde, farklı sınıftan çalışanlar ile bir etkileşim içine
gireceklerdir. Dünya ekonomisi farklı bir noktaya evrilmekte iken, sınıf
ayrımlarının katlanarak artmaya devam ettiği dünya düzenine eleştirel bir
bakış, Hüzün Üçgeni.
Tür: Komedi, Dram
Yazar: Ruben Östlund
Kast: Thobias Thorwid, Harris Dickinson, Charlbi Dean

Öne Çıkanlar:
Podyumda
Ait oldukları moda dünyasının etkisiyle sosyal medya fenomeni haline
gelmiş ve güzellikleri ile öne çıkan bir çift; Yaya ve Carl. Kendilerine
önceden tanımlanmış cinsiyet rollerinden kaynaklanan çatışmaların üzerini,
simbiyotik tarzda tanımlanmış ilişkileri sayesinde örterlerken, kısa
süreli meslek hayatlarının, yaşamlarının geri kalanını idame ettirmelerini
sağlayacak maksimum faydayı sağlamalarının tek yolunun da bu "fenomenal"
ilişki bçimi olduğunun farkındadırlar. Pazarladıkları ürün güzellikleri,
kullandıkları motif de insanoğlunun güzelliğe olan evrimsel
zaafıdır.
Ünlü markaların manken seçmelerine katılan Carl'ı yan tarafta
izleyen bir köpek belirir, bu ilginç kurgunun nedeni, Yaya'nın yer aldığı
defilede arkada beliren sloganda ortaya çıkar; "Kinizm iyimserlik maskesi
giyer" (Cynicism Masquarade as Optimism). Kinik felsefe, adını aslında
köpek demek olan Yunanca "cynic"ten alır ve Sinoplu Diogenes'in, tüm
insani gösteriş ve zenginliklere sırtını dönüp bir köpek gibi yaşamaya
karar vermesi ile ortaya çıkmıştır. Bertrand Russell'in aktardığına göre,
Diogenes'in tüm derdi, babası gibi bir kalpazan olmak ve dünyadaki tüm
paralara denk gelecek şekilde para basarak insanlar arasındaki bu sınıf
farklılıklarına son vermektir (*). Bir küpün içinde yaşadığı iddiası da bu
bakış açısından kaynaklanır. Küp denilen de zaten, o dönemde
insanların öldükten sonra içine konularak gömüldükleri türden bir
kaptır. Ölümü hergün yaşayan insanın, dünyevi değerlere sırtını dönmesi
zor olmayacaktır. Bu nedenle kinikler her zaman toplumun üst
tabaklarının şimşeklerini üzerlerine çekegelmişlerdir. Aynı felsefe "La
Casa del Papel" dizisinin de ana fikrini oluşturur; babası kalpazan olan
Profesörün temsil ettiği kişilik, Diogenes'den başkası değildir. Gücün ve
zenginliğin sembolü olan bir moda gösterisinde de kinizme bu şekilde
saldırı yapılması, gelir düzeyine bağlı sınıf ayrımlarının hiçbir zaman
giderilemeyeceğine dair ön kabulün, zihinlere perçinlenme yöntemi olarak
karşımıza çıkar. Bu giriş bölümü, filmin geri kalanının felsefesinin de
hızlı bir özetidir.
Yatta
Yeni ekonominin sembolü sosyal medya endüstrisinin ürünleri "genç ve
güzel" Yaya ve Carl, "influencer" olarak davet edildikleri ultra-lüks yat
seyahatinde, eski dünyanın üretim modelleri ile zengin olmuş "yaşlı"
tesmsilcileri ile karşılaşırlar: Sınır tanımayan harcama aşkları ile "Doğru zamanda doğru yerde olmak" dışında bir yeteneği olmayan ama o sayede Sovyetlerin dağıldığı
yıllarda kamuya ait dev bir gübre üretim tesisine çökmesiyle
mültimilyarder olmuş, Rus oligarkı Dmitri, karısı Vera, sevgilisi Ludmila;
en büyük endişeleri kara mayınlarının sınırlandırılmasıyla %25 düşen
karlılıkları olan BÜYÜK Britanyalı kibirleri ile silah tüccarı Winston ve
eşi Clementine ile diğer benzerleri. Birbirlerinin dünyalarına uzak
olsalar da, "eski" ve "yeni" ya da "yaşlı" ve "genç" zenginlerin ortak
noktası üretim araçlarına olan "yabancılık"larıdır. Algı yönetimi ile
zenginleşmiş "yeni" ve klasik üretim modeli ile zenginleşmiş "eski"
ekonomilerin en üstteki temsilcileri, çok büyük olduğunu sandıkları
teknenin, mekanı paylaşmak durumunda oldukları diğer çalışan ve
hizmetlileri (yani üretim araçları) ile bir araya geldiklerinde, aslında
ne kadar küçük olduğunu farkedeceklerdir. Makine dairesi, temizlik
tayfası, özel hizmetlileri ve yönetim kadrosu olan lüks yat, "alttaki" ve
"üstteki"leri ile dünyanın ve ona hükmeden "sistem"in küçük bir modeli
haline dönüşür.
"Alttaki" ve "üstteki"lerin karşılaşması, olası gerilimlerin habercisidir.
Yaya ile güneşlendikleri sırada büyük bölümü Filipinli olan tayfaların
arasında ortaya çıkan Yunanlı tayfanın sıcaktan dolayı önlerinde üstünü
çıkarıp vücudunu sergilemesi, Carl'ı rahatsız eder. Bu basit bir hareket
gibi gözükse de bir başkaldırı sembolüdür; aynı anda Yaya'nın etrafında
rahatsız edici bir at sineği belirir; kurulu düzen rahatsız olmuştur. At
sineği ile birlikte ortaya çıkan Yunanlı, fikirleri ile Atinalıları
rahatsız eden Socrates'e gönderme olsa gerektir; zira eski Atina'da
Socrates'in de lakabı "at sineği"dir. Yunanlı tayfa, bir süre sonra
Carl'ın şikayeti ile tekneden gönderilecektir. Bu gönderiş, Socrates'i
ölüme, Platon'u da sürgüne gönderen Atinalıların yaklaştıkları çöküş
dönemini andırırcasına lüks yat için de bir krizin habercisi gibidir.
Vera'nın ısrarıyla, mürettebata, sadece konukların kullandıkları bazı
olanaklar -denize girme hakkı gibi- sunulmaya başlanınca, teknenin kurulu
düzeni de bozulmaya başlar. II. Kaptan Darius olayı sadece seyreder.
Sanki, kendini Atina'yı yoketmeye adamış Per İmparatoru Büyük Darius'un
temsilcisidir. Saat bir kere teklemeye başlamıştır.
Yaklaşan kriz kaptanın verdiği yemek sırasında fırtınaya yakalndıklarında
doruğa çıkar. Fırtına sırasında Amerikalı Marksist Kaptan ve Rus
kapitalisti Dimitri ideolojik bir tartışmaya tutuşurlar. Dertleri gemiyi
yüzdürmek değil, sloganlardan ibaret argümanlarını birbirlerine kabul
ettirmektir. Uzun ve yorgun gecenin sabahında lüks yat bir terör
saldırısıyla ve silah tüccarı Winston'ın üretimi bir el bombasının
patlaması sonucu sulara gömülür.
Issız Adada
Patlamadan kurtulan bir kısım kahraman, yakındaki ıssız bir adaya çıkmayı
başarır.Aralarında, zenginler, servis elamanlarının müdürü ve makine
dairesinden bir kişi vardır. İçlerinde hayatta kalmalarına yardım edebilecek,
üretim araçlarına "yabancılaşmamış" kimse yoktur. Kaptanlar ise kazayı
atlatamamışlardır. Zor geçen ilk gecenin sabahında, kıyıya vuran cankurtaran
botunu ve içindeki temizlikçi kadın Abigail'i (İngilizce anlamaı hizmetçi
kadın) görürler. Abigail'in getirdiği bottaki yiyecek-içecek kazazedelere can
suyu olur. Ama bir şekilde yiyecek bulmaya devam edilmesi ve hazırlanması
gerekemketedir ki, bunları da yapabilecek tek kişi yine Abigail'dir. Hizmetçi
kadın, üstün durumunun farkına hızla varır ve kaptanlığını ilan eder. Sonuçta
"üretim araçlarına" sahip olan ve "üretim ilişkilerini" düzenleyen artık odur.
Karl Marks, bıyık altından Abigail'e gülümsemiştir. (Bu noktada filmin
yapılanması açısından kaptanların neden kazayı atlatmadıklarını da anlamış
oluyoruz; insanlar kriz anlarında otoriteyi kendilerini kurtaracak kişiye
vermeye eğilimlidirler). Sattığı tek ürün "güzelliği" olan Carl'ın da
Abigail'e sunacağı şeyler vardır. Değiş tokuş aracı para yerine deniz mahsülü
de olabilir. Özünde simbiyotik ilişkilere alışıktır ve hayatta kalması için
çok da farklı seçeneği yoktur. Senaryoda bahsedilmemiş olsa da, Abigial'in
geldiği cankurtaran botundaki tek hakimiyeti hiç sorgulanmaz; zira
uluslararası sularda sahipsiz bulunan deniz araçları bulana aittir. Deniz
hukuku o ıssız adada sahip çıkılabilecek tek "kurum"dur. O da olmasa geriye
"homo homini lupus" dışında ne kalacaktır?
George Orwell'in 1984'ün sonunda ifade ettiği gibi; "ah şu proleterler! sahip oldukları gücün farkına varabilseler..."
Ender Şenkaya
Ocak 2023
(*) Russell, Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi, Cilt I İlk Çağ Felsefesi, S.419,
Alfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...