Translate

25 Ocak 2023 Çarşamba

Hüzün Üçgeni

Yönetmen:  Ruben Östlund

İngilizce Adı: The Triangle of Sadness 

Yapım Yılı: 2022

Yeni dünya ekonomisinin ürünü sosyal medya fenomenleri ve eski dünyanın "kalantor" zenginleri, ultra-lüks bir yat seyahatinde biraraya geldiklerinde, farklı sınıftan çalışanlar ile bir etkileşim içine gireceklerdir. Dünya ekonomisi farklı bir noktaya evrilmekte iken, sınıf ayrımlarının katlanarak artmaya devam ettiği dünya düzenine eleştirel bir bakış, Hüzün Üçgeni. 


Tür:     Komedi, Dram
Yazar:  Ruben Östlund
Kast:    Thobias Thorwid, Harris Dickinson, Charlbi Dean

Triangle of Sadness (2022) on IMDb


Öne Çıkanlar:

Podyumda
Ait oldukları moda dünyasının etkisiyle sosyal medya fenomeni haline gelmiş ve güzellikleri ile öne çıkan bir çift; Yaya ve Carl. Kendilerine önceden tanımlanmış cinsiyet rollerinden kaynaklanan çatışmaların üzerini, simbiyotik tarzda tanımlanmış ilişkileri sayesinde örterlerken, kısa süreli meslek hayatlarının, yaşamlarının geri kalanını idame ettirmelerini sağlayacak maksimum faydayı sağlamalarının tek yolunun da bu "fenomenal" ilişki bçimi olduğunun farkındadırlar. Pazarladıkları ürün güzellikleri, kullandıkları motif de insanoğlunun güzelliğe olan evrimsel zaafıdır. 

Ünlü markaların manken seçmelerine katılan Carl'ı  yan tarafta izleyen bir köpek belirir, bu ilginç kurgunun nedeni, Yaya'nın yer aldığı defilede arkada beliren sloganda ortaya çıkar; "Kinizm iyimserlik maskesi giyer" (Cynicism Masquarade as Optimism). Kinik felsefe, adını aslında köpek demek olan Yunanca "cynic"ten alır ve Sinoplu Diogenes'in, tüm insani gösteriş ve zenginliklere sırtını dönüp bir köpek gibi yaşamaya karar vermesi ile ortaya çıkmıştır. Bertrand Russell'in aktardığına göre, Diogenes'in tüm derdi, babası gibi bir kalpazan olmak ve dünyadaki tüm paralara denk gelecek şekilde para basarak insanlar arasındaki bu sınıf farklılıklarına son vermektir (*). Bir küpün içinde yaşadığı iddiası da bu bakış açısından kaynaklanır. Küp denilen de zaten, o dönemde insanların  öldükten sonra içine konularak gömüldükleri türden bir kaptır. Ölümü hergün yaşayan insanın, dünyevi değerlere sırtını dönmesi zor olmayacaktır.  Bu nedenle kinikler her zaman toplumun üst tabaklarının şimşeklerini üzerlerine çekegelmişlerdir. Aynı felsefe "La Casa del Papel" dizisinin de ana fikrini oluşturur; babası kalpazan olan Profesörün temsil ettiği kişilik, Diogenes'den başkası değildir. Gücün ve zenginliğin sembolü olan bir moda gösterisinde de kinizme bu şekilde saldırı yapılması, gelir düzeyine bağlı sınıf ayrımlarının hiçbir zaman giderilemeyeceğine dair ön kabulün, zihinlere perçinlenme yöntemi olarak karşımıza çıkar. Bu giriş bölümü, filmin geri kalanının felsefesinin de hızlı bir özetidir. 

Yatta
Yeni ekonominin sembolü sosyal medya endüstrisinin ürünleri "genç ve güzel" Yaya ve Carl, "influencer" olarak davet edildikleri ultra-lüks yat seyahatinde, eski dünyanın üretim modelleri ile zengin olmuş "yaşlı" tesmsilcileri ile karşılaşırlar: Sınır tanımayan harcama aşkları ile "Doğru zamanda doğru yerde olmak" dışında bir yeteneği olmayan ama o sayede Sovyetlerin dağıldığı yıllarda kamuya ait dev bir gübre üretim tesisine çökmesiyle mültimilyarder olmuş, Rus oligarkı Dmitri, karısı Vera, sevgilisi Ludmila; en büyük endişeleri kara mayınlarının sınırlandırılmasıyla %25 düşen karlılıkları olan BÜYÜK Britanyalı kibirleri ile silah tüccarı Winston ve eşi Clementine ile diğer benzerleri. Birbirlerinin dünyalarına uzak olsalar da, "eski" ve "yeni" ya da "yaşlı" ve "genç" zenginlerin ortak noktası üretim araçlarına olan "yabancılık"larıdır. Algı yönetimi ile zenginleşmiş "yeni" ve klasik üretim modeli ile zenginleşmiş "eski" ekonomilerin en üstteki temsilcileri, çok büyük olduğunu sandıkları teknenin, mekanı paylaşmak durumunda oldukları diğer çalışan ve hizmetlileri (yani üretim araçları) ile bir araya geldiklerinde, aslında ne kadar küçük olduğunu farkedeceklerdir. Makine dairesi, temizlik tayfası, özel hizmetlileri ve yönetim kadrosu olan lüks yat, "alttaki" ve "üstteki"leri ile dünyanın ve ona hükmeden "sistem"in küçük bir modeli haline dönüşür. 

"Alttaki" ve "üstteki"lerin karşılaşması, olası gerilimlerin habercisidir. Yaya ile güneşlendikleri sırada büyük bölümü Filipinli olan tayfaların arasında ortaya çıkan Yunanlı tayfanın sıcaktan dolayı önlerinde üstünü çıkarıp vücudunu sergilemesi, Carl'ı rahatsız eder. Bu basit bir hareket gibi gözükse de bir başkaldırı sembolüdür; aynı anda Yaya'nın etrafında rahatsız edici bir at sineği belirir; kurulu düzen rahatsız olmuştur. At sineği ile birlikte ortaya çıkan Yunanlı, fikirleri ile Atinalıları rahatsız eden Socrates'e gönderme olsa gerektir; zira eski Atina'da Socrates'in de lakabı "at sineği"dir. Yunanlı tayfa, bir süre sonra Carl'ın şikayeti ile tekneden gönderilecektir. Bu gönderiş, Socrates'i ölüme, Platon'u da sürgüne gönderen Atinalıların yaklaştıkları çöküş dönemini andırırcasına lüks yat için de bir krizin habercisi gibidir. Vera'nın ısrarıyla, mürettebata, sadece konukların kullandıkları bazı olanaklar -denize girme hakkı gibi- sunulmaya başlanınca, teknenin kurulu düzeni de bozulmaya başlar. II. Kaptan Darius olayı sadece seyreder. Sanki, kendini Atina'yı yoketmeye adamış Per İmparatoru Büyük Darius'un temsilcisidir. Saat bir kere teklemeye başlamıştır. 

Yaklaşan kriz kaptanın verdiği yemek sırasında fırtınaya yakalndıklarında doruğa çıkar. Fırtına sırasında Amerikalı Marksist Kaptan ve Rus kapitalisti Dimitri ideolojik bir tartışmaya tutuşurlar. Dertleri gemiyi yüzdürmek değil, sloganlardan ibaret argümanlarını birbirlerine kabul ettirmektir. Uzun ve yorgun gecenin sabahında lüks yat bir terör saldırısıyla ve silah tüccarı Winston'ın üretimi bir el bombasının patlaması sonucu sulara gömülür.

Issız Adada  

Patlamadan kurtulan bir kısım kahraman, yakındaki ıssız bir adaya çıkmayı başarır.Aralarında, zenginler, servis elamanlarının müdürü ve makine dairesinden bir kişi vardır. İçlerinde hayatta kalmalarına yardım edebilecek, üretim araçlarına "yabancılaşmamış" kimse yoktur. Kaptanlar ise kazayı atlatamamışlardır. Zor geçen ilk gecenin sabahında, kıyıya vuran cankurtaran botunu ve içindeki temizlikçi kadın Abigail'i (İngilizce anlamaı hizmetçi kadın) görürler. Abigail'in getirdiği bottaki yiyecek-içecek kazazedelere can suyu olur. Ama bir şekilde yiyecek bulmaya devam edilmesi ve hazırlanması gerekemketedir ki, bunları da yapabilecek tek kişi yine Abigail'dir. Hizmetçi kadın, üstün durumunun farkına hızla varır ve kaptanlığını ilan eder. Sonuçta "üretim araçlarına" sahip olan ve "üretim ilişkilerini" düzenleyen artık odur. Karl Marks, bıyık altından Abigail'e gülümsemiştir. (Bu noktada filmin yapılanması açısından kaptanların neden kazayı atlatmadıklarını da anlamış oluyoruz; insanlar kriz anlarında otoriteyi kendilerini kurtaracak kişiye vermeye eğilimlidirler). Sattığı tek ürün "güzelliği" olan Carl'ın da Abigail'e sunacağı şeyler vardır. Değiş tokuş aracı para yerine deniz mahsülü de olabilir. Özünde simbiyotik ilişkilere alışıktır ve hayatta kalması için çok da farklı seçeneği yoktur. Senaryoda bahsedilmemiş olsa da, Abigial'in geldiği cankurtaran botundaki tek hakimiyeti hiç sorgulanmaz; zira uluslararası sularda sahipsiz bulunan deniz araçları bulana aittir. Deniz hukuku o ıssız adada sahip çıkılabilecek tek "kurum"dur. O da olmasa geriye "homo homini lupus" dışında ne kalacaktır? 

George Orwell'in 1984'ün sonunda ifade ettiği gibi; "ah şu proleterler! sahip oldukları gücün farkına varabilseler..."  


Ender Şenkaya

Ocak 2023


(*) Russell, Bertrand, Batı Felsefesi Tarihi, Cilt I İlk Çağ Felsefesi, S.419, Alfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Film hakkındaki izlenimlerim...