Translate

22 Mart 2023 Çarşamba

Postacı

Yönetmen:  Michael Radford

İngilizce Adı: The Postman / Il Postino

Yapım Yılı: 1994

Siyasi bir sürgün olarak İtalya'nın küçük bir adasına yerleşen Şili'nin büyük şairi Pablo Neruda ile, kendisine mektuplarını getirmek üzere postacı olarak işe alınan Mario arasındaki ilişki giderek arkadaşlığa dönüşür. Neruda'nın, yarı kurgu yarı gerçek, İtalya'daki sürgün günleri. 

Tür:     Komedi, Dram
Yazar:  Antonio Skármeta, Furio Scarpelli, Giacomo Scarpelli
Kast:    Massimo Troisi, Philippe Noiret, Maria Grazia Cucinotta
The Postman (1994) on IMDb



Öne Çıkanlar:
"Şiir yazana değil, ihtiyacı olana aittir."
Mario Ruoppolo

Fikirlerinden ötürü sürgün edilmenin kökenleri eski Yunan'a kadar uzanıyor. Yunan halk mahkemeleri fikirlerinin toplum için zararlı olduğunu düşündükleri insanları, her zaman Socrates gibi ölüme mahkum etmek yerine, kentin dışına on yıl süre ile sürgüne gönderme kararı da alabiliyordu. Yunan düşün dünyasında kentin dışına "itilmek" en az ölüm kadar ağır olmalıydı, zira Kent (polis), sonucunda fikirlerin çarpışarak geliştiği ve serpildiği en uygun ortamdı. "Ostrasizm" adı verilen bu uygulamayı, Plutarch, "avamın, üstünleri cezalandırma yöntemi" olarak açıklayacaktı. Atina vatandaşlığına kabul edilmemiş olan Stagiralı Aristoteles de, Büyük İskender'in ölümünün ardından, Socrates ile aynı sonu paylaşmamak için kendi kendini Atina'dan sürgüne göndermişti.  

Sürgün uygulaması 2500 yıldır insanlığın gündeminden hiç düşmedi. Aristoteles'ten Dante'ye, Tiberius'tan Napolyon'a, Dante'den Victor Hugo'ya ve Neruda'dan Nazım Hikmet'e ve Cevat Şakir'e kadar pek çok lider ve düşün insanı bu uygulamdan nasibini aldı. Bazıları hayatlarının sonuna kadar acı çekerken, diğerleri güçlerini toplayıp muhteşem geri dönüşlere imza atmış, kalanları da en önemli ve kalıcı eserlerini sürgünlerde vermeyi başarmıştı. Sürgün, her ne kadar temel insan hakları ile bağdağır bir uygulama olmasa da, özellikle konfor alanının dışına çıkıldığında yaratıcı düşüncenin tetiklendiği de yadsınamaz bir gerçek. Bazen okuyarak, bazen görsel ve işitsel olarak bizi farklı dünyalara sürükleyen eserlerin arkasında,  maruz kalınan derin acıların yattığını kabul etmek gerek. Pablo Neruda'nın da Nobel ödülüne layık görülen şiirlerini bu filmde konu edilen ünlü Avrupa sürgünü sırasında kaleme aldığını da not edelim.

Neruda'nın, -aynen Roma imparatoru Tiberius gibi- sürgün yeri olarak Capri adasını seçmesi, adanın sıradan ve süreğen yaşantısına renk katacaktır. Bu noktadan sonra da kurgu, gerçeğin yerini alır haliyle. Neruda sayesinde geçici de olsa postacı olarak iş bulan bir balıkçının oğlu Mario'nun hayatı ise geri dönülmez şekilde değişir. Bir posta memuru olarak hayatında ilk kez bir "statü"ye kavuşan Mario, giderek büyük şairden etkilenmeye başladığı gibi, şairin arkadaşı olmaya başladıkça da farklı bir statüye daha kavuşur: O artık, balıkçılık yapmak istemediği için itilip kakılan, hor görülen kişilikten sıyrılmış, büyük şairin varlığı, sanki Mario'nun içinde hapsolmuş sanatçı ruhunu özgürlüğe kavuşturmuştur. Mario’nun önüne anıtsal bir rol model vardır artık. 

Mario, kasabada -bir başka sürgün Dante’nin ebedi aşkı ile aynı adı taşıyan- güzeller güzeli Beatrice’e aşık olduğunda, ona ulaşmanın tek yolunun şairin dizeleri olduğuna karar verir. Neruda konuya sıcak bakmayınca da, sembolik bir “Oscar Wilde” argümanına sarılacaktır: “ Şiir yazana değil, ihtiyacı olana aittir." Dorian Gray’deki ressam ve portrenin gerçek sahibinin kim olduğuna ilişkin tartışma, şair ile şiirler için karşımıza çıkar; şair güzel bir kadın için hissettiklerini dizelere döktüğünde, o dizelerin gerçek sahibi kim olur? Mario’ya göre cevap, o kadına kim aşık olduysa ona ait olmalıdır. Ancak, Mario’nun şaire ve şiirlerine tutkulu şekilde bağlanması, giderek şairi bir araç olmaktan çıkaracak, hayatının amacına çevirecektir. Mario’nun Beatrice ile evlenmesinin amacı bile, Beatrice ile beraber olması mı yoksa şairin buna şahitlik edecek olması mı, birbirine karışır. Bu bağlılığın, şairin adadan ayrılmasının ardından oluşturacağı vakumun doldurulması haliyle kolay olmayacaktır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalyası’nın siyasi çalkantıları arasında, Mario’nun seçtiği taraf artık açıktır. Bu seçim, Mario’nun makus kaderini belirleyecek olsa da, idealler uğruna harcanmış kısa bir hayatın her zaman uzun ama boş bir hayata yeğ tutulacağının sembolü olarak önümüze gelmektedir.


Ender Şenkaya

Mart 2023  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Film hakkındaki izlenimlerim...