Translate

10 Mayıs 2023 Çarşamba

Balıkçı Kral

Yönetmen:  Terry Gilliam

İngilizce Adı: The Fisher King 

Yapım Yılı: 1991

1990'larda radyo çılgınlığının zirve yaptığı günlerde, etkili bir radyo programcısı olan Jack Lucas'ın canlı yayın sırasında bir hayranına verdiği cevap, hiç tanımadığı bambaşka bir insanın hayatını tamamen yıkacaktır. Jack'in hayatı da bu hatanın ardından geri dönüşü olmayacak şekilde etkilenir. 
Tür:     Dram
Yazar:  Richard LaGravenese
Kast:    Jeff Bridges, Robin Williams, Adam Bryant


The Fisher King (1991) on IMDb

Öne Çıkanlar:

Farkında olalım ya da olmayalım, attığımız her adımın ve her eylememizin, tanısak da tanımasak da çok farklı insanlar üzerinde bekleyemeyeceğimiz etkileri oluyor. Özne kamuya malolmuş ünlüler olduğunda, bu etkinin çapı da geometrik olarak büyüyebiliyor. Terry Gilliam da Balıkçı Kral'da aslında avranışlarımızın bu hesaplanamaz etkilerini mercek altına almış gözüküyor.

Bugünün sosyal medya fenomenlerinin doğuşu aslında 1990'larda yeniden alevlenen radyo günlerine kadar dayanır; etkileşimli, yani dinleyicilerin aktif katılımlarına dayalı canlı programlar ve onların giderek gücünü arttıran programcıları tüm dünyaya hızla yayıldığı günlere. Gelecekte yayıncılık tarihini ele alacak araştırmacıların, bu dönemi yayıncılıkta temel bir paradigma değişikliğinin başlangıç noktası olarak ele alacakları kaçınılmaz gözüküyor. Etkileşimli yayıncılık giderek edilgen dinleyiciliği hemen tamamen etkisiz bırakacak bir araç olarak ortaya çıkmış, internet ve o tabandaki uygulamalar ile tarihin hemen hiçbir döneminde rastlanmadığı şekilde, edilgenliğin tamamen ortadan kalkmaya başladığı zamanlardı. Her sunulan ürünün canlı olarak değerlendirilebildiği ve etkisinin ölçülebildiği bir ortam sayesinde dünyanın hem üretim hem de tüketim alışkanlıkları değişmeye başlayacaktı. Sahne artık sadece programcı tarafından değil, seyirci ile ortak kullanılan bir etkileşimle mekana dönüşmüştü. Bu etkileşimlli ortamın kaliteyi ne kadar arttırdığı (eğer arttırdıysa) o da ayrı bir çalışmanın konusu olabilir.  

Doğal olarak etkileşimli yayıncılık kendi kahramanlarını, ve o kahramanları rol model olarak gören geniş kitleleri de yaratmış oldu; bugünün sosyal medya "fenomenleri" işte böyle doğdu. Bir parantez açmak gerekirse, doksanlarda Ankara'nın en önemli yerel radyosu olarak Gün FM doğmuş, her akşam canlı yayın yapan radyonun delisi Aykut da  kitleleri peşinden sürükleme gücüne ulaşmıştı. Hareketli aracından yaptığı bir canlı yayın sırasında peşine yüzlerce aracı takmış, Ankara sokaklarında konvoylar bile oluşturmuştu. Bu "büyük tehlike"yi devlet'i ali hemen gördü ve frekans tahdidi yolu ile bağımsız yayıncılık yapmaya çalışan radyoları kontrol altına aldı. Toplum artık rahat edebilirdi. Youtube'un doğmasına biraz daha vardı.

Filmimizin kahramanı Jack Lucas da o dönem New York'unun "tanrı programcısı" olarak karşımıza çıkıyor. Kitleleri peşinden sürükleyebilme gücü ile farklı bir iktidar kudreti sergiliyor. Görece genç insanların bu büyük kudreti doğru kullanabilimelerinin zorluğu şüphe götürmez (yaşlı olanların hali de ayrıca ortada). Canlı yayında böyle bir gösteri sırasında, Jack'in sürekli takipçilerinden birisine vardiği yanıt, o kişiye bir katliam gerçekleştirme motivasyonu verince, hiç hesaplanamaz şekilde pek çok insanın da hayatı bir trajediye dönüşmüş oluyor. Katliamı gerçekleştiren kişinin canlı yayında konuştuğu kişi olduğunu öğrenen Jack'in hayatı da hızlı bir düşüşe ve sorgulama evresine girer. Olaydan üç yıl sonra bile bu yükün altında ezilmeye devam eden Jack, dibe vurmuşluğu içinde intihara yeltense de, kaderin romantik bir cilvesi olarak, o katliamda sevdiği kadını kaybetmiş ve sokaklarda yaşamaya başlamış Parry tarafından bu kararından vazgeçirilecektir. Parry'nin sokalardaki biraz distopik, biraz da Batı Yakası Hikayesi tarzı hayatı Jack'in içine kısa sürede çeker; artık Parry'e ödeyeceği bir borç vardır. Bir amaca adanmışlık belki de en dibe vurulan anlarda insanı o delikten çıkaracak kutsal bir güce dönüşebilir; bir bakıma, Parry'nin peşinde olduğu kutsal kase'nin sunacağı beklenen ölümsüzlük gücüne. 

Sıradan günlük hayatlarımızda başkalarının hayatlarına müdahil olmayı tercih etmesek de, seçimlerimiz ve eylemlerimiz bizi bir şekilde diğerlerinin hayatlarına bağlayıverir. Bağlantısalcılara göre zaten hepimiz kelebek etkileri ile bile olsa birbirimize bağlıyız. Doğrudan hukuken sorumlu tutulacağımız hareketlerimiz dışında, vicdanen sorumlu olacağımız o kadar büyük bir alan var ki. 1970'lerin ünlü tramvay probleminde olduğu gibi, frenleri boşalmış ve hızla üzerinde beş kişinin olduğu hatta doğru gitmekte olan tramvayı, üzerinde tek kişinin olduğu hatta çevirmek elimizde olsa nasıl karar verebiliriz? O ünlü soruda nedense denekler faydacı bir yaklaşımla sonucu tartışmaya çekilirken, asıl önemli soru hemen hiç sorulmaz: yani hangi sorumlulukla ve hangi yetki ile hareket edeceğimiz sorusu. Tanrıyı oynamaya başlamak hiç şüphesiz çok cazip bir kudret göstergesi. Peki biz en azından Laplace'ın şeytanı kadar eylemlerimizin ardışık etkilerini hesaplayabilecek kapasitede miyiz? 


Ender Şenkaya

Temmuz 2023  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Film hakkındaki izlenimlerim...