Yönetmen: Christos Nikou İngilizce Adı: Apples
Yapım Yılı: 2020
Dünya çapında amneziye neden olan bir salgın, Aris için başa çıkmakta
zorlandığı bir travmayı atlatabilmesi için bir fırsat sunar. Ancak, yeni bir
kimlik bulmak için katıldığı tedavi programının yöntemleri öngöremeyeceği
kadar ağırdır.
Tür: Dram
Yazar: Christos Nikou, Stavros Raptis
Kast: Aris Servetalis, Sofia Georgovassili, Anna Kalaitzidou
Öne Çıkanlar:
Zihin ve beden ayrı olgular mıdır yoksa önceki sonrakinin bir türevi
midir? "Ben" diye adlandırdığımız şeyin gerçek varoluşsal özü nedir?
Felsefenin iki bin yıldır çözülememiş bu sorunu üzerine biraz daha
düşüncelerimizi zorluyor, Elmalar.
Bir sabah tüm hafızanızı kaybetmiş şekilde uyandığınızda, geriye
konuşan ve diğer bir kısım "motor" işlevleri yerine getiren bir bedenden
başka ne kalmıştır? İsminiz dahil o güne kadar uğruna mücadele
verdiğiniz hiçbir şey hayatınızda yoktur. Aynada gördüğünüz kişi de
aslında bir "klon"unuzdan başka nedir? İşte bu noktada, varoluşun gerçek
özünün kişisel tarihinizi de oluşturan yapıp ettikleriniz olduğu gerçeği
ile başbaşasınızdır. Yani "ben" dediğimiz şeyin arkasında kişisel tarih
dışında da bir şey kalmamış gibidir. Zihin boş kaldığında onu oluşturan
hücrelerden, nöronlara ve diğer bedesel öğelere kadar her şey anlamını
kaybeder. İşlevselci düşüncenin önemli figürlerinden Hilary Putnam'ın,
zihnin aslında bir işlevler bütünü dışında bir şey olmadığını ve beden
bağlantısının önemsizliğini vurgulamak için dediği gibi, "isviçre
peynirinden mamul olsa ne fark ederdi?"
Bu noktada dilin işlevine de özel bir parantez daha açmak gerekli.
Amnezide ismine kadar geçmişin kaybı yaşanırken konuşmayı neden
unutmayız? Konuşma becerimiz sonradan öğrendiğimiz bir yeti olmak
dışında bir alanda oluşmuş olmalı. Noam Chomsky’nin aslında bir “tabula
rasa” olmadığımızı vurgulamak için önerdiği, evrensel bir gramere
doğuştan sahip olduğumuza dair teorisini destekler bir durum değil mi bu
aslında? Henüz bu sorulara net yanıtlar veremiyor olsak da, dil yetisi
ile kelime haznesinin hafızanın farklı bir alanında depoladığımız
açık.
Aris’i gözetime alan tedavi merkezinde uygulanan ve yeni bir benlik
yaratmaya yönelik tetikleyici görev tanımlarının hemen tamamının, dil
becerisi yanında diğer bazı “motor” işlevlerini yerine getirmek üzere
seçilmiş olmalarının tesadüf olmadığı ortaya çıkmakta; bisiklete binme,
otomobil kullanma, yüksekten atlama, cinsel ilişkiye girme ve diğerleri.
Hepsi öğrendikten sonra aslında unutmadığımız hafızamızın karanlık bir
köşesinde gizlenen yetiler; dilimiz gibi.
Bir bina yıkıldığında ya da yandığında aynısını inşa etmek o kadar güç
değildir, bazen temellere kadar inmeniz gerekse bile. Ancak bir insan
geçmişin kaybettiğinde, nöronlarından hücrelerine aynı malzemeyi
kullansanız da aynı kişiyi “inşa” etmek o kadar kolay olmasa gerek. Empatiden
yoksun çocukluk dönemini, yavaş yavaş sorumluluk duygusunun gelişmeye
başladığı ergenlik dönemini atlayarak erişkinliği inşa etmenin güçlüğü
ortada. O nedenle, tedavi merkezinin görevlerini yerine getirmeye
çalışan amnezi madurları bir tür içi boş klonlar olarak davranmaya
başlıyorlar. Kaza yaptıkları aracı yerinde bırakıyor, bir gecelik
ilişkiye girdikleri kişiyi ertesi gün umursamıyorlar. Hayat kendi nefes
alışlarına ve sadece bedensel fonksiyonlarını yerine getirişlerine
indirgenmiş oluyor. Bu durumları fotoğraflayıp kaydederek yeni birer
kişisel tarih oluşturmaya çalışsalar da, ortaya çıkan albümler duygudan
uazak deneyim kayıtlarından öteye gidemiyor. Bu hastalar artık, Henri
Frankfurt’un deyimi ile, birer “wanton”a dönüşüyor, yani yaptıklarının
ikinci derece sonuçlarını umursamayan ve sadece doğrudan etkileri ile
meşgul benliklere. Burası varoluşçu felsefenin temelinde yatan fikre
yani yapıp-etmelerinin sorumluluğunu da alabilen insana
dayanıyor.
Aris’in böyle ikincil ve amaca yönelik etkileri umursamaya başlaması
onu diğer hastalardan ayırmaya başlıyor. Bu noktada, amnezinin Aris için
bir şeylerden kaçış için fırsat sunan bir gönüllü kaçış durumu olduğu
şekilleniyor. Filmin sonunda, kaybettiğini öğrendiğimiz eşinin mezarına
yaptığı ziyaret ile bu gönüllü durum artık tamamen netliğe bürünüyor.
Mezar taşında kaybedilen eşin isminin “Anna Kara…” kısmını
görüyoruz. Belki de Anna Karenina’nın acı sonuna bir gönderme yapılıyor.
Aris’in baş edemediği ve kaçmaya çalıştığı travması bu mudur
yoksa?
Ender Şenkaya
Haziran 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...