Translate

7 Haziran 2023 Çarşamba

Elmalar

Yönetmen:  Christos Nikou

İngilizce Adı: Apples

Yapım Yılı: 2020

Dünya çapında amneziye neden olan bir salgın, Aris için başa çıkmakta zorlandığı bir travmayı atlatabilmesi için bir fırsat sunar. Ancak, yeni bir kimlik bulmak için katıldığı tedavi programının yöntemleri öngöremeyeceği kadar ağırdır.

Tür:     Dram
Yazar:  Christos Nikou, Stavros Raptis
Kast:    Aris Servetalis, Sofia Georgovassili, Anna Kalaitzidou

Apples (2020) on IMDb



Öne Çıkanlar:

Zihin ve beden ayrı olgular mıdır yoksa önceki sonrakinin bir türevi midir? "Ben" diye adlandırdığımız şeyin gerçek varoluşsal özü nedir? Felsefenin iki bin yıldır çözülememiş bu sorunu üzerine biraz daha düşüncelerimizi zorluyor, Elmalar.

Bir sabah tüm hafızanızı kaybetmiş şekilde uyandığınızda, geriye konuşan ve diğer bir kısım "motor" işlevleri yerine getiren bir bedenden başka ne kalmıştır? İsminiz dahil o güne kadar uğruna mücadele verdiğiniz hiçbir şey hayatınızda yoktur. Aynada gördüğünüz kişi de aslında bir "klon"unuzdan başka nedir? İşte bu noktada, varoluşun gerçek özünün kişisel tarihinizi de oluşturan yapıp ettikleriniz olduğu gerçeği ile başbaşasınızdır. Yani "ben" dediğimiz şeyin arkasında kişisel tarih dışında da bir şey kalmamış gibidir. Zihin boş kaldığında onu oluşturan hücrelerden, nöronlara ve diğer bedesel öğelere kadar her şey anlamını kaybeder. İşlevselci düşüncenin önemli figürlerinden Hilary Putnam'ın, zihnin aslında bir işlevler bütünü dışında bir şey olmadığını ve beden bağlantısının önemsizliğini vurgulamak için dediği gibi,  "isviçre peynirinden mamul olsa ne fark ederdi?" 

Bu noktada dilin işlevine de özel bir parantez daha açmak gerekli. Amnezide ismine kadar geçmişin kaybı yaşanırken konuşmayı neden unutmayız? Konuşma becerimiz sonradan öğrendiğimiz bir yeti olmak dışında bir alanda oluşmuş olmalı. Noam Chomsky’nin aslında bir “tabula rasa” olmadığımızı vurgulamak için önerdiği, evrensel bir gramere doğuştan sahip olduğumuza dair teorisini destekler bir durum değil mi bu aslında? Henüz bu sorulara net yanıtlar veremiyor olsak da, dil yetisi ile kelime haznesinin hafızanın farklı bir alanında depoladığımız açık. 

Aris’i gözetime alan tedavi merkezinde uygulanan ve yeni bir benlik yaratmaya yönelik tetikleyici görev tanımlarının hemen tamamının, dil becerisi yanında diğer bazı “motor” işlevlerini yerine getirmek üzere seçilmiş olmalarının tesadüf olmadığı ortaya çıkmakta; bisiklete binme, otomobil kullanma, yüksekten atlama, cinsel ilişkiye girme ve diğerleri. Hepsi öğrendikten sonra aslında unutmadığımız hafızamızın karanlık bir köşesinde gizlenen yetiler; dilimiz gibi. 

Bir bina yıkıldığında ya da yandığında aynısını inşa etmek o kadar güç değildir, bazen temellere kadar inmeniz gerekse bile. Ancak bir insan geçmişin kaybettiğinde, nöronlarından hücrelerine aynı malzemeyi kullansanız da aynı kişiyi “inşa” etmek o kadar kolay olmasa gerek. Empatiden yoksun çocukluk dönemini, yavaş yavaş sorumluluk duygusunun gelişmeye başladığı ergenlik dönemini atlayarak erişkinliği inşa etmenin güçlüğü ortada. O nedenle, tedavi merkezinin görevlerini yerine getirmeye çalışan amnezi madurları bir tür içi boş klonlar olarak davranmaya başlıyorlar. Kaza yaptıkları aracı yerinde bırakıyor, bir gecelik ilişkiye girdikleri kişiyi ertesi gün umursamıyorlar. Hayat kendi nefes alışlarına ve sadece bedensel fonksiyonlarını yerine getirişlerine indirgenmiş oluyor. Bu durumları fotoğraflayıp kaydederek yeni birer kişisel tarih oluşturmaya çalışsalar da, ortaya çıkan albümler duygudan uazak deneyim kayıtlarından öteye gidemiyor. Bu hastalar artık, Henri Frankfurt’un deyimi ile, birer “wanton”a dönüşüyor, yani yaptıklarının ikinci derece sonuçlarını umursamayan ve sadece doğrudan etkileri ile meşgul benliklere. Burası varoluşçu felsefenin temelinde yatan fikre yani yapıp-etmelerinin sorumluluğunu da alabilen insana dayanıyor. 

Aris’in böyle ikincil ve amaca yönelik etkileri umursamaya başlaması onu diğer hastalardan ayırmaya başlıyor. Bu noktada, amnezinin Aris için bir şeylerden kaçış için fırsat sunan bir gönüllü kaçış durumu olduğu şekilleniyor. Filmin sonunda, kaybettiğini öğrendiğimiz eşinin mezarına yaptığı ziyaret ile bu gönüllü durum artık tamamen netliğe bürünüyor. Mezar taşında kaybedilen eşin isminin “Anna Kara…”  kısmını görüyoruz. Belki de Anna Karenina’nın acı sonuna bir gönderme yapılıyor. Aris’in baş edemediği ve kaçmaya çalıştığı travması bu mudur yoksa?


Ender Şenkaya

Haziran 2023  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Film hakkındaki izlenimlerim...