Translate

5 Temmuz 2023 Çarşamba

Kurak Günler

Yönetmen:  Emin Alper

İngilizce Adı: Burning Days

Yapım Yılı: 2023

İlk görev yeri olarak Anadolu’nun ücra bir kasabasına savcı olarak atanan Emre, bir müddet sonra aslında ne kendisini ne de toplumu tanıdığının farkına varır. Bu farkına varış Emre’yi kendi ruhunun derinliklerine bir yolculuğa çıkartırken, eşzamanlı olarak görevinden kaynaklanan ikilemler arasında kaldıkça, yerli halkla arasında oluşan gerilim giderek yükselir.

Tür:     Dram
Yazar:  Emin Alper
Kast:    Selahattin Paşalı, Ekin Koç
Burning Days (2022) on IMDb


Öne Çıkanlar:

Genç bir insanın üzerine ne kadar sorumluluk yüklenebilir? Çok genç yaşta, deneyim kazanmak üzere ülkelerinin en ücra bölgelerine görev yapmaya gönderilen genç insanların dramının şimdiye kadar derinlemesine  sorgulandığı söylenebilir mi? Asker, öğretmen, doktor, yargı mensubu olsunlar, bu genç insanlar yüzyıllardır hiç de hazır olmadıkları sınavlara maruz kaldılar genç yaşlarında. Hemen her meslek grubu bir şekilde toplumla karşı karşıya gelse de, özellikle yargı mensupları, verdikleri kararlarla karşılarına gelen insanın geleceğinde söz sahibi olmaları nedeniyle diğerlerinden ayrışıyorlar. Peki bu kadar önemli görevler üstlenen genç insanlar bu görevleri öncesinde ne kadar hazırlanıyorlar kendilerini bekleyen güçlüklere? Değişen dünya ile beraber değişmekte olan toplum dinamikleri, halen yüzyıllar öncesinden gelen yöntemlerle karşılanmaya çalışılmaya ne kadar devam edebilir? Kurak günler bu sorulara cevap veremeyecek elbet, ama konun toplmu gündeminde tutulması için bir işaret fişeği görevi üstleniyor.

Eğitimi, ailesi, devleti ile yerel halkın beklentilerinin çatıştığı noktada sıkışmış genç insanlardan birisi, savcı Emre. Ugulatmakla yükümlü olduğu -sözümona evrensel- hukuk normları (o her nasıl olacaksa) ile yerel görenekler ve kültürel öğelerin sürtüşmesinin ortasında buluyor kendisini ilk atandığı kasabada; her şey kitaplarda yazıldığı gibi karşısına çıkmıyor gerçek hayatın içinde. Bu ayrışma da, genç savcı ile yerel halk arasında temposu giderek yükselen bir gerilim olarak karşımıza çıkmaya başlıyor öncelikle. Oysa bu sorun dünya çapında geçmişi en azından Roma Hukukunun kendisi kadar eskilere uzanıyor. Roma’nın sonraki imparatorluklara esin olan milletler hukuku ile başlayıp, Justinyen döneminde kodekse dönüştürülen norm hukuk düzenlerinin birincil amacı olan tüm ülke (imparatorluk) çapında uygulanacak tekdüze kurallar manzumesinin, o günden bugüne farklı toplumlar tarafından ne kadar kabul gördüğü halen bir muamma. Ülke insanının bir bölümü tarafından içselleştirilmiş kurallar bütünü, diğer bir kesime de o kadar yabancı olabiliyor. Bu noktada, bir toplum öbeğinin (konumuzda kasaba sakinleri) büyük bölümünce içselleştirilerek benimsenmemiş normların meşruiyet sorunu karşımıza çıkıyor; normu meşru kılan temel öğe umumi tanınırlığı olmasına dair ön kabul değil mi? Bu durumda genel normlar mikro ölçeklerde sorunları çözmek yerine, yeni sorunlar yaratan kaynaklara dönüşmüyor mu? Çağdaş hukuk düzeni, bu çetrefil kültürel ve yerel ayrılıklar konusunu halen çözebilmiş değil. Çözüm olarak sunulan da, taşrada görevlendirilen -genç insanların- kapı arkası yöntemlerle, mevcut normları esnetmesi yani tolerans göstermesinin beklenmesi. Kendileri de büyük ölçüde aynı değirmenden geçmiş devlet aygıtı, kendisine bile itraf edip dillendiremediği bu çatışmanın tüm sorumluluğunu, -altında ezilip ezilmeyeceklerine aldırmadan- genç insanların üzerine yıkıveriyor; sistemin elleri de temiz kalmış oluyor. Bir tür herkesce bilinen sırlar oluşuyor. İşin içine politikacılar da dahil olduğunda, sistem birbirini karşılıklı olarak besleyen simbiyotik bir hale dönüşüyor. 

Konumuz özelinde, suya aç Anadolu kasabasının sorununu kısa sürede çözeceği iddiasındaki kasaba politikacılarının önerdiği kuyu suyu projesine, yeni gelen savcının obrukları tetikleme riski nedeniyle karşı durmasıyla, bu kalıtımsal simbiyotik ilişki tehlikeye düşünce de toplumun sinir uçları tetiklenerek “yabancı” savcı ötekileştirilme ile durumu kabulleniş arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor. 

Emin Alper’in öyküsünde, yukarıdaki dışa dönük “yabancı” ile "yerel toplum" ilişkisinin yanında, yabancının içe dönük sorgulaması da ikinci bir öğe olarak karşımıza çıkıyor. Savcı Emre ile sıradışı yakınlaşma cesareti gösteren gazeteci Murat, sanki Emre’nin korkularını dışa vuran iç sesi haline geliyor. Bir yerden sonra konuşanın Murat mı yoksa Emre’nin iç sesi mi olduğu giderek birbirine karışıyor. Farklı cinsel yönelimleri olduğu iddia edilen Murat, toplum tarafından savcının ötekileştirilme operasyonunun unsuru haline getirilmeye çalışılılrken, karşılaştığı sorunlar derinleştikçe Emre de aslında kendisini ne kadar tanımadığının farkına varmaya başlıyor. Özellikle kasabanın ileri gelenleri ile geçirilen bir alem gecesinin ardından ortaya çıkan tecavüz vakası ve olay sırasında kendinde olmadığı yansıtılan savcının da olaya karışmış olabileceği imaları, hep doğruyu yapmaya odaklamış Emre için yıkıcı bir hal almaya başlayınca, artık kendisinin aleyhindeki deliller bile ortadan kaldırılabilir öğeler haline gelip, hukuk sistemi de esnemeye başlayabilen bir mekanizmaya dönüşüyor. O zaman da tarihin en eski oyununun nesnesi haline getiriliyor Emre: hukukla baş edemiyorsan, suç ortağın haline getir, ve suçu genele yayarak normalleştir. İşte tam burası cehennemin kapılarının açıldığı, geri dönüşü olmayan noktadır. Düşmanlaştırılarak ötekileştirilen “yabancı” ile kısa dönemli çıkarlarını kovalayan yerel halk arasındaki çatışma geri dönüşü olmayan noktayı geçmiştir; yüzlerce yıllık terk edilmişlikten kaynaklanan sorunların kaynağı olarak kasabaya yeni atanan aykırı savcı günah keçisi haline getirilir.

Son sahnede,  kızgın kalabalıklardan kaçmakta olan Emre ve Murat'ın onları kovalayan grupla aralarında beliren obruk bir kurtarıcı mıdır, yoksa bir daha kapanmamak üzere açılmış cehennemin kapısı mıdır, yoksa kasabalılara “deux ex machina” gibi göklerden gönderilmiş son bir uyarı mıdır, karar seyirciye bırakılmış.



Ender Şenkaya

Temmuz 2023
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Film hakkındaki izlenimlerim...