Translate

7 Şubat 2024 Çarşamba

Bastarden

Yönetmen:  Nikolaj Arcel

İngilizce Adı: The Promised Land

Yapım Yılı: 2023

Eski ve "yalnız" asker Ludvig Kahlen, soyluluk ve mülk sahibi olma beklentisiyle, çorak Danimarka bozkırını tarıma açmak için amansız bir çabanın içine girer. Romantik hedefine ulaşmak için, mücadele etmesi gereken tek rakibin doğa ve toprak olmadığı gerçeğiyle kısa süre içinde yüzleşmesi gerekecektir. 

Tür:     Dram
Yazar:  Nikolaj Arcel, Anders Thomas, JensenIda Jessen
Kast:    Mads Mikkelsen, Amanda Collin, Simon Bennebjerg


The Promised Land (2023) on IMDb

Öne Çıkanlar:

Kendisinde "diğerlerine" karşı doğuştan üstünlük olduğu varsayımına dayalı "soyluluk" kavramının ilk kez ne zaman ve nerede filizlendiği net olarak bilinmiyor. İktidarın ve hanedanın babadan oğula geçtiği eski Mısır'da ilk nüveleri atılmış olsa gerek. Eski çağlarda "gökler"den aldığı meşruiyetle tebasını yöneten erkin, bürokrasi eliyle "soyluluk" gibi temeli tartışmalı bir fikri giderek kurumsallaştırmış olduğu varsayılabilir. Aslında soyluluk da -diğer sömürü şekilleri gibi- zoraki bir varsayımın meşrulaştırılması yoluyla "diğerleri" üzerinden geçimini sağlama mekanizmasından başka bir şey değildir. Oysa, Mezopotamya ve Mısır'ın eski geleneklerinden sıyrılan eski Yunan'da, çok daha meşru sayılabilecek bir sınıf ayrımına gidilmiş ve hemşehrilik (civitas) temelinde, her yıl seçimle işbaşına gelen ve döenmleri sonunda hesap veren yönetici ve bürokratlarla kent-devletlerin yönetilmesi yöntemi benimsenmişti. Nadiren ortaya çıkan tiranlar dışında sistem yürümüş, tek ayrımcılık kentin dışından gelenlere yani "barbar"lara uygulanır olmuştu. Aristoteles bile bu ayrımcılıktan nasibini alanlardandı. Bu yöntem özünde emeğe saygıyı içeriyordu ve kentin kuruluşunda emeği geçmemiş olanları dışlıyordu. Roma da cumhuriyet döneminde benzer yönetimi benimsenmeye çalışmış olsa da, babadan oğula geçen ve ilk kurucu ailelerden kaynaklanan senatörlük makamı eliyle modern anlamda anladığımız şekilde "soyluluk" fikri kurumsallaştırılıyordu. Roma'nın inkar edilemez başarısı, bu sistemin taklitlerinin tüm dünyaya hızla yayılmasındaki en büyük etkendi. 

"Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘bu bana aittir!’ diyebilen, ve buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk kişiyi, uygar toplumun gerçek kurucusu" olarak niteleyen Jean Jacques Rousseau'nun, mülkiyetin icadı için söylediği bu söz kolaylıkla "soyluluk" fikrini kapsayacak şekilde de genişletilebilir. Zira, "soyluluk" ve "mülkiyet" siyam ikizleridir. Bir toprak parçasını "mülk" yapan olgu başlangıçta üzerinde harcanan emek sonucunda elde edilen artı-değerdi ve bu hali ile "ilk" mülkiyetin meşru bir yanı bulunuyordu. Miras yolu ile sonraki sahiplikleri meşrulaştırma mekanizmasına da "soyluluk" adı verilerek, meşru yoldan elde edilen mülk bir sömürü aracına dönüştürülmüş oldu. Artık "mülkü" olmayanlar daha da çok çalışarak hem kendilerini hem de mülk sahiplerini doyurmak zorundaydılar; bu sisteme de feodalite adı verildi. 

Nikolaj Arcel de, Bastarden'in ana temasını, on sekizinci yüzyıl Danimarka'sında mülkiyet ve soyluluk teması üzerine kurgulamış. Bir lordun, hizmetçisinden dünyaya gelme gayrimeşru çocuğu olarak dünyaya gelen Kahlen soyluluk ünvanı edinmeyi takıntı haline getirmiştir. Verimli ve değer üreten topraklar feodal sistem tarafından hali hazırda paylaşılmış olduğundan Kahlen'in tek seçeneği tarıma elverişli olmayan bozkırı emeği ile değer üretebilir hale getirmektir; seramyesi de emekli maaşı ve beynindeki bir projedir. Parlak buluşları ile dünyada fark yaratan Danimarkalılarda, fikirlerin proje haline getirilmesinin aydınlanma çağına kadar uzanışının öyküsünün üstü örtülü de olsa vurgulanmış olması, dönemin Danimarkası açısından da fikir sahibi olmamızı sağlıyor, Arcel. Kahlen'in parlak fikri, "yeni dünya"dan getirilen ve hemen her iklim koşulunda yetiştirilebilen patatesten başka bir şey değildir. Francis Bacon'ın on yedinci yüzyılda vurguladığı gibi, "Herkül'ün sütunlarından batıya açılanlar bilgiye sahip olacaklardır"; ve "bilgi güçtür.

Kahlen'in bilgisi ve emeği, dirayeti ile de birleşince başarı kaçınılmazdır. Ancak yeni bir "başarı" mevcut sistem için her zaman tehdit unsuru olmuştur; feodalite rekabete açık değildir. Halihazırda işlenip değer üretmeyen bir arazi parçasının, mülkiyet yolu ile metalaşması  başlangıçta bir sorun gibi algılanmasa da ekonominin tunç kuralına aykırıdır; kaynaklar hiçbir zaman sınırsız değildir!  Böylelikle, başarısı kraliyet kadastrocusu yapılarak ödüllendirilen Kahlen'ın "feodal bey" de Schinkel ile mücadelesi derinleşir. Geometri (dünyayı ölçümleme) sanatının eski Mısır'dan beri kaynağı olan kadastroculuk mesleğinin tarih boyu kutsiyet atfedilen bir yönü olduğu da ayrı bir gerçek. Nil nehrinin taşkınları sonrası arazi parçalarının tekrar bölümlenmesi amacıyla ilk kez eski Mısır'da ortaya çıkan geometri ve kadastroculuk bilgisi, sembolik olarak mülkiyetin ve dolaylı olarak da tartışageldiğimiz "soyluluk" kavramının tam ortasında yer alıyor aslına bakarsanız. Bu hali ile Kafka'nın aykırı feodakilte eleştirisinin yer aldığı "Şato"sundaki kadastrocu Ka ile Ka-hlen benzeşimi de dikkatten kaçmamalı. 

Hiçbir büyük başarı karşılığında bedeller ödenmeden gelmiyor. "Yalnız" savaşçı Kahlen'ın da başarısı karşılığında ödediği bedeller bir yerden sonra hayatta "soyluluk" dışında da mücadele edilecek değerler olduğu gerçeği ile yüzleşmesine neden olacaktır. Gerisini de filmi sseyretmeyenlere bırakalım. 


Ender Şenkaya

Şubat 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Film hakkındaki izlenimlerim...