Yönetmen: Florian Zeller
İngilizce Adı: The Father
Yapım Yılı: 2021
Demans hastalığına yakalanan bir babanın bunu kabullenmek istemeyerek giderek gerçekliği kaybetmesine uzanan öyküsü.
Yazar: Christopher Hampton(senaryo), Florian Zeller(senaryo)
Augustine'nin "fallor ergo sum" (hata yapıyorsam varım)'ından Descartes'in "cogito ergo sum" (düşünüyorsam varım)'ına uzanan çetrefil bir yolculuk gerçeklik arayışımız. Gerçekliğin en önemli şartını üzerine basabileceğimiz "şüphe götürmez" temeli bulmamıza bağlar, Descartes. Peki böyle bir temel gerçekten var mıdır? Yoksa gerçeklik dediğimiz şey algılarımızın bize oynadığı bir oyundan mı ibarettir?
Klasik öğreti algılarımızı genelde beş duyumuzla sınırlar. Ancak kanımca en önemli algımız bunların dışında bir zaman algısı olsa gerektir. Zamansallık aslında tüm algıların üzerine bindiği nedenselliğin üzerine inşa edildiği temeldir. Sabahın ilk aydınlığını gördüğümüzde az sonra güneşin doğacağını biliriz, pikabın düğmesine dokunup iğnenin plağın üzerine hareketlendiğini gördüğümüzde az sonra müziği duyacağımızı bildiğimiz gibi. David Hume, bu olaylar arasında doğrusal bir bağlantı olduğunu reddeder ve beklentilerimizin aslında beynimizin bizi alıştırdığı kötü alışkanlıklarımızdan başka bir şey olmadığını vurgular. Bu hali ile basit sayılamaya dayalı tümevarımın toptan bir yanılsama hali olduğu sonucuna varır.
Nedensellik dediğimiz şey, karşılaştığımız olayların ardışıklığının beynimizin kavrayışını şekillendirmesi dışında tanımlanabilir mi? Ardışıklık bu olayların arasındaki hayali ilmiklerin beyin tarafından birleştirilerek anlamlandırılmasına neden olmuyor mu? Peki bu anlamlandırma tutarlı mı? Tüm sorun da bu anlam atfetmenin içinde gizli. Pyrohculara göre bilmediğimizi bile bilmek olanaklı değilken, pragmatik evrim kuramı savunucuları, hayatta kalmamıza neden olan bu algılama / neden kurma / cevap verme yetisinin gerekliliğini (faydalı oluşunu) savunacaklardır; yani faydalıysa gerçektir. Faydacı teoremin en zayıf yanı, "ya daha faydalısı var ise?" sorusuna hiçbir zaman cevap veremeyecek oluşudur. Nietzsche'nin Ahlakın Soykütüğü'nde vurguladığı gibi bugün yücelttiğimiz değerler tarihin bir yerinde büyük günahlar değil miydi? Gelecekteki bir düşünür bugünkü değerlerimizi hangi referanslarla yargılayacak kim bilebilir? Tüm bu ahlaki ve bilimsel sorgulamanın kökeni zamansallık algısına dayanmıyor mu yine?
Florian Zeller sanırım demans'ın kişiyi sürükleyebileceği gerçeklik kaybı sularında gezerken bu çok kökensel soruların içinde bulmuş kendini. Olayların ardışıklık sıralamasını -yani zamansallığı-kaybettiğinde Anthony, karanlık bir kuyunun içinde bulur kendi. Bu artık bir varlık ve yokluk sorunu haline gelir. Varoluş eğer, yapıp ettiklerimiz ve bunları neden yaptığımızın farkında olarak sorumluluğunu da alabilmemiz ise, Anthony tüm nedensel varoluş temellerini kaybetmiş durumdadır. Kafasının içinde tüm olaylar gerçektir ama sıralamaları karıştığı için bulanıklaşmıştırlar. Giderek artan şüpheciliği aslında varlığını kanıtlamaya yönelik nafile bir çabadan başka bir şey olmayacaktır; hata yapsa bile varoluşun kanıtını arayabilme durumu yani. Bu hali ile geçmiş zamanı yok sayan ve onu "geçmişin şimdiki zamanına" indiren göreceli zaman kavramının babası Augustin'e de cevap gibidir; zaman dışı anılar bütünü beynimizin kavrayış becerilerini tamamen ortadan kaldıran kırıntılardan öteye geçmeyecektir.
Zamanı kaybetmek gerçekliği yani varoluşu kaybetmektir.
Ender Şenkaya
Haziran 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Film hakkındaki izlenimlerim...